「 Ahşap Kapılı Oda 」

2.5K 172 36
                                    

Taemin - Rise

Yüksel.
Tepelerde koşan rüzgardan yukarı,
İki kolumu kocaman açıp düşüyorum.

O günden sonra rüyalarımda saçma sapan şeyler görmeye başlamıştım ve bu görüntülere engel olamıyordum. Uyku bedenime geçici misafirken boydan camın önünde çömmüş ellerimle dizlerimi bağlamış bir hâlde dolunayı izliyordum.

Ara sıra kapıya bakmaktan kendimi alamıyordum. Sanki "gelecek" gibiydi ama rüzgarın cama hızlıca temas etmesi sesinden başka bir ses yoktu.

Bay Jeon'a o mühim soruyu ikinci soruşumdu. İkisinde de fail yemek asla o cevabı öğrenemeyeceğimi hissettiriyordu. İkinci soruşumda da bana aynı cevabı vermesi kafamı daha çok bulandırıyordu.

"Çünkü aşktan üstün tek duygu nefret." Bu tanıdık cümleyi kurup beni karanlıkta yalnız bırakmıştı. Vücut direncim sıfıra indiğinden bilincimi kaybetmiş uyandığımda ise yatağımdaydım. Başta her şeyin bir rüya olduğunu düşünmek istesem de her şey rüya olamayacak kadar gerçekti.

Aklıma o geceden görüntüler dolduğunda serin gecenin camlı odasında sanki her şey yanıyormuş gibiydi.

Güneşin doğuşu tam Bay Jeon'un penceresinden doğarken benim camım Batı'ya bakıyordu. Sadece güneşin aydınlattığı yerlerin geçişlerini izliyordum. Güneş doğduğuna göre Bay Jeon birazdan giderdi.

Aniden kapım tıklandığında kendimi daha çok cama yapıştırdım. Neyden korkuyorsam sanki kapıyı tıklayanın Bay Jeon olmadığını biliyordum. Bay Jeon kapımı hiçbir zaman tıklayarak girmedi.

Bayan Choi iki elini birbirine kenetli hâlde Bay Jeon'un beni kahvaltıya çağırdığını söyledi. Bir dakika, bu bir ilkti.

Bu eve ilk geldiğimde tesadüfen Bay Jeon'la kahvaltı saatimiz çakışmıştı ve ben merdivenlerden indiğim sırada Bayan Choi'nin önüme çıkıp Bay Jeon'un gözüne gözükmememin daha iyi olacağını söylediği zamanı anımsadım.

Kafamla onaylayıp ayağa kalktım ve banyoya doğru ilerlemeye başladım. Suyu soğuk ayarına aldım ve buz gibi suyu yüzüme çarptım. Kafamı kaldırıp aynaya baktığımda berbat görünüyordum. Gözlerimin içi uykusuzluktan kızarmış ve göz altlarımda torbalar oluşmuştu. Çok zayıflamıştım ve kemiklerim derimin altından özgürlüğüne kavuşacak hâle gelmişti.

Bay Jeon beni yavaşça öldürüyordu.

Üstümü değiştirip aşağıya indiğimde salondan büyük oturma odasına geçiş sağlayan ikiz kapının ardında pek uygun şeyler yaşamadığımız o koltukta Bay Jeon'u bacak bacak üstüne atmış tek elinde kahvesi diğer elinde kitabını okur hâlde buldum. Aralık kapıdan onu kesiyordum ki kafasını kaldırıp bakışlarımızı birleştirdiğinde arkamı döndüm.

"Kahvaltını et ve yanıma gel."

Aslında aç değildim ama Bay Jeon'un yanına ne kadar geç gidebilirsem benim için kârdı.

Kahvaltımı olağanca yavaş yerken yarısını bitiremeden kalktım. Bayan Choi üzgün bir ifadeyle bana baktı.

"Küçük efendi bir deri bir kemiksiniz lütfen biraz daha yiyin."

"Onun gibi bir katille çalışırken vicdanınız sızlamıyor mu bayan ?"

"Katil mi dediniz ?" Hafifçe güldü ve devam etti: "Bu imkânsız. Efendinin mizacı sert olabilir ama bir karıncayı bile incitmez o."

İnanamıyormuş gibi yaparken bu kadının kendisine yapılanlardan haberdar olduğu şüpheliydi.

"Disiplin her zaman ergenlik zamanındaki gençlere zor gelmiştir." dedi güler yüzle.

Euneirophrenia ❦ KookMinحيث تعيش القصص. اكتشف الآن