「 Onu Tekrar Görebilecek Miyim ? 」

1.8K 138 45
                                    

Red- Let It Burn

Senin dünyan sadece bozulmuş bir yemin mi ?
Senin aşkın sadece bir yağmur damlası mı ?

"Benimle uyu."

Bay Jeon'a şaşkınlıkla bakarken yutkundum.

"Uyumuyor muydunuz ?" Soruma cevap vermeden kenara kaydı ve dirseğimden tutup oturttu. Yavaş bir şekilde yorganın altına girerken yine belimden tutup kendisine çekmişti ve burnunu saçlarıma daldırmıştı. Bay Jeon'un keş olma ihtimali var mıydı ? Belki de annem gibi kokuyordum ve benden faydalanıyordu.

"Nasıl tanıştınız ?" Duraksadım, devam ettim "Annemle..." Bay Jeon herhangi bir tepki vermedi.

"Sadece uyu." dedi. Hiçbir zaman sorularımın cevabını alamamak iyice sinirlerimi bozmaya başlamıştı.

"Siz cevap verene kadar uyumayacağım." Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda gözlerini açtı ama bana bakmadı. Doğrudan karşıya, duvara doğru bakıyordu.

*********

Soğuk bir Aralık akşamıydı. Güneş gökyüzüne veda ederken maviyi de söküp beraberinde kızıllıkla birlikte Kore'yi siyahlığa mahkûm ediyordu. Gece, zaman dilimi olarak Jungkook'un gün içindeki en sevdiği zaman dilimi ve gecenin sahip olduğu renk en sevdiği renkti.

Taehyung'la sözleşip otobanda buluştular ve otostop çekmeye başladılar. Şanslarına karpuz yüklü bir kamyonun kasasında yer bulup Seoul'e doğru gitmeye başladılar. İki genç de kasada rüzgarı tenlerinde hissederken birbirlerine şakalar yapıyorlar nasıl eğlenecekleri hakkında planlar yapıyorlardı.

Seoul'e vardıklarında kamyon şoförü olan amcaya teşekkürlerini sunup renkli şehre doğru adımlamaya başladılar. Jungkook her zaman Seoul'ü sevmiştir, gecenin sıyahındaki bu rengarenk şehir ona mutluluk veriyordu.

Rengarenk sokaklardan daha az rengarenk bir sokağa geçiş yaptıklarında kenarda kusan insanların görüntülerine aldırış etmeyen ikili, deri ceket giymiş iki kişinin beklediği kapıya varınca kimlik göstermeden içeri girdiler.

Basslı müzik duvarları delip kulaklarına varıyor, müziğin titreşimleri ve kalabalığın ritimleri yeri titretiyordu. Dünyanın merkezi burası olmalı, diye düşündü Jungkook. Değilse de dünyasının merkeziydi.

Asıl kapıyı açıp içeri girdiklerinde müthiş bir ortam ve coşku vardı. Boşuna Seoul'ün en çok gelinen club'ı değildi.

"Tanrım Itaewon'dakiler burayı bilse oraya giderler mi sanıyorsun ?"

Uzaktan onlara el sallayan Jihoon'u gördüklerinde kalabalığı yavaşça yarıp VIP bölümüne geldiler. Jihoon ise iki yanındaki kızların üstünden kollarını çekip gelenleri karşıladı.

"Dostum bir an hiç gelmeyeceksiniz sandım." Yumruklarını tokuşturduktan sonra Jihoon masalarına içki sipariş etti.

"Peder geç uyudu yoksa aynı sitemi bay sabırsız Jungkook da gösterdi." Jungkook alayla konuşan Taehyung'a bakıp masada duran sigara paketinden bir dal çıkarıp çakmakla ateşe verdi. Verirken Jihoon'un solunda oturan kızın kendisini kestiğini fark etse de ona doğru bakmadı zira ucuz kızlar onun tarzı değildi.

Jihoon onların arkadaşı ve Seoul'deki en ünlü Fallanc Club'ın sahibinin oğluydu. Babası oldukça iyi bir ticaret adamı olmasına karşın oldukça babacan ve akıllı birisiydi. Daima suit içinde gezerdi. Jungkook ve Taehyung onu daha önce resmi olmayan bir kıyafet içerisinde görmemişlerdi.

İçkileri gelince Jungkook'un karşısında ve Jihoon'un solunda olan kız önce davranıp Jungkook'un içkisini doldurmuş ve abartılı bir şekilde eğilmiş frikik vermeye çalışıyordu ve omzundaki elbisenin askısı düşünce cilveli bir şekilde geri kaldırmıştı. Neden bir insan kendisini böyle pazarlamaya çalışırdı ki ? Çok basit bir hareketti ama ona istediğini verecekti.

Euneirophrenia ❦ KookMinNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ