"Burası annemle babamın ilk evlendiklerinde kaldığı ev, burayı dedem satacakmış. Küçük amcama merkezden ev alacaklarmış Tuana!"

Sesi çatallı çıkmıştı, bunun nedeni evin satılacak olması mıydı? Pek tabii ev satılabilirdi; böyle ürkütücü bir evi neden satmasınlardı?

"Annengilin evini küçük amcan için satacaklar?" Ve kendi düşüncelerim beni ilgilendirirdi, buraya onun yanında olmak için geldiysem olacaktım.

"İnanabiliyor musun, ben o kadar hayalini kurduğum evi amcam için satacaklar, ya neden bizi düşünmüyorlar da onu düşünüyorlar? Biliyorsun de mi; işi gücü kahvede oturup tavla oynamak, kağıt atmak! Gitsin çalışsın!"

Abartmıyor musun aşkım, eğer evlenirsek ben hayatta burda kalmam! Tabii sen benimle bu hayali kurmadığın için gelecekte ki eşinle burda kalmak istiyorsundur! "O kadar haklısın ki Deniz!"

Birlikte salondaki koltuğa oturmuştuk ama içerdeki tek ışık kaynağı bir gaz lambasından geldiği ve ben de karanlıktan hoşlanmadığım için rahat olamıyordum.

"Elektrikler gitti!" İç sesimi mi okuyordu bilmiyordum ama o elektrikleri kesenlerin kemiklerini kırmak istiyordum.

"Fark ettim."

"Ne yaptın bugün?" Sanki az önce kudurmuş bir şekilde etrafı dağıtacak kadar sinirli olan o değildi; sanki rahatlamış ve siniri geçmiş gibiydi. Dedim ya size; bundan dengesizi düşman başına?

"Her zaman ki gibi, Hilal ve abim okula erken döndüler. Burada sıkılmışlar, gezeceklermiş. Ben de ders çalıştım, ardından akşam gitmeye karar verdiğim spora gittim. Yolda Burakgille karşılaştım, beni eve bıraktılar. Toprak seni merak etmiş, annen yemek hazırlamış ama gelmemişsin. Amcangil de gelecekmiş!" Tepkisini merak edip ona doğru döndüm ama hala sakindi.

"Gitmeyeceğim, gidersem kavga çıkarırım."

"Uzatmıyor musun?" Bunu söyledikten sonra dudağımı kemirmiştim, neden kendi fikirlerimi daha fazla kendime saklayamıyordum ki!

"Sence uzatıyor muyum?" O an gelen elektriklerle tavandaki iki avize aynı anda yandı ve etraf ışıl ışıl oldu. Etrafıma baktım.

Bu ev çok eski bir evdi ama nasıl bizim evden daha gösterişli olabiliyordu ki, sanırım buna anlam veremeyecektim. Oturduğumuz koltuklar koyu kahverengiydi, üzerinde koltuk örtüsü vardı. Ortada cam sehpa vardı, üzerinde dantel masa örtüsü...

Büyük tüplü bir televizyon ahşap bir dolabın ortasındaydı, dolabın diğer bölmelerinde ise camdan bardaklar, tabaklar ve bir kaç tane mavi yeşil renklerinde vazo vardı. Mutfak tarafı ise salonla birleşikti ama arada boncuktan bir perde vardı. Giriş tarafında yukarı kata çıkılan bir merdiven vardı, kafamı kaldırdığımda merdivenlerden çıkıldıktan sonra bile aşağı katı görebilecek bir yer olduğunu gördüm.

Yerlerde kaliteli halılar vardı, mutfak ise muhteşem ötesi sayılabilecek kadar güzeldi. Anlatamayacağım o kadar güzel şey vardı ki dilimi yutacaktım az kalsın. Bu ev muazzamdı ve Deniz'in neden bu evi bu kadar istediğini anlamama yetiyordu.

"Bence hiç uzatmıyorsun, devam et!" Dedim ciddiyetle, "Haklı olduğumu biliyorum zaten, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum!" göz kırptım ve etrafa baktım "Bendeki tilkiler dört dönmeye bile başladı!" kahkahasının ardından "İşte benim tazmanyam!" dedi ve kolumdan tutup kendine çekti. Karamel kokusu beni kendine çekerken bayılmamak için kendimi tuttum.

Üst kata çıkmış yatak odasındaydık, Deniz iki günden beri uyumadığı için uyuyordu ben de odayı inceliyordum. Ahşap iki kişilik bir karyola vardı; alt tarafında demirler vardı ve gıcır gıcır ediyordu. Çam ağacı kokan bir dolap; içinde iki torba dışında bir kutu ve eskimiş bir terlik vardı. İçi toz olduğu için açtığım gibi hapşurarak geri kapatmıştım. Bir sandık, iki sallanan sandalye dışında bir şey yoktu.

KANKAŞK - KALBİME FISILDAWhere stories live. Discover now