Bölüm 1: Yorucu Gün

21.8K 556 182
                                    

"Evet, çocuklar çıkabilirsiniz."

Günün son ziliydi. Yorgunluktan ağırmış başını ovuştururken iyi akşamlar dileyen öğrencilerine karşılık veriyordu. Son anda aklına gelen bir dalgayla öğrencileri durdurdu.

"Eee, unutmadan," bütün öğrenciler ona döndü. "yarın serbest etkinlik yapacağız. Merak ettiğiniz bir konu varsa araştırıp gelin."

Sözünü tamamladıktan sonra öğrencileri şöyle bir süzdü. Tepkilerini inceledi. Çoğu belirgin bir tepki vermemiş, bir kısmı yüzünü buruşturmuş, bir kısmının da gözleri parlamıştı. Genel bir analiz yaparak yarınki derste kimlerle tartışma olacağını az çok kestirmiş oldu.

Sessizce sınıfın boşalmasını bekledi. Hala başını ovuşturmaya devam ediyordu. Sınıf tamamen boşaldıktan sonra bir süre bekledi. Öylece durdu sadece. Kafasını öne eğdi ve sessizliği dinlemeye başladı. Günün yorgunluğunu bu şekilde hafifletiyordu. Derin bir nefes alarak doğruldu ve elini çantasına attı. Hızlı tempo yürümeye başladı.

Kolejin kapısından çıkınca temiz havayı içine çekti. Yorgunluğu daha da hafiflemişti. Sessizce arabasını park ettiği bölgeye yöneldi.

Kapıyı kapatınca yine bir süre bekledi. Harekete geçtikten sonra elini müzik çalara uzattı.

Çıkan şarkı onu hüzünlendirdi. Bir anda kendini 1985'teki konserde buldu. 24 yaşındaydı. "Scorpions" isimli rock grubu gelmişti. New Jersey'den California'ya gitmişlerdi sırf o gün için. Yanındaki kadını çok iyi hatırlıyordu.

Belinda.

Hatırlıyordu. Hatırlamaması imkansızdı. Belinda onun her şeyiydi. Ona o gün evlenme teklifi etmişti. Tam da o şarkı çalarken. Kabul ettikten sonraki sevincini hatırlıyordu.

Gözünde biriken yaşı silerek "Still Loving You" isimli şarkıyı dinlemeye devam etti.

Şarkı bittiğinde evine az kalmış sayılırdı. Kalan süreyi müziksiz geçirmeye karar verip Müzik çaları kapattı.

Evine varınca arabadan çıktı. Bagajdan çantasını ve yanındaki paketi aldı. Bagajı kapatıp evin kapısına yöneldi. Kapıyı açtı. Kilitli değildi. Sessizce içeri girdi.

"İzzy? Evde misin canım?"

Kızı mutfaktan kafasını çıkartıp ona gülümsedi. Yanına gidip sıkıca sarıldı.

"Hoş geldin babacığım."

"Hoş buldum hayatım. Bu koku da ne?"

"Pasta için frambuazlı sos hazırlıyorum." Bir süre duraksadı. "Ha bir de koleksiyonun yeni parçası var." dedi eliyle salonun ucunda cam kenarının dibindeki beyaz gülü göstererek. Bembeyaz çiçeklerin arasına yeni katılmıştı.

Arnott şefkatle gülümsedi. Kızının gözlerinin içine baktı.

"Belinda olsa seninle gurur duyardı." dedi gülümsemeye devam ederek.

İsabella'da aynı gülümsemeyle karşılık verdi.

"Anneminki bir tutkuydu baba. Ben ise bunu miras kabul ettim. Ayrıca salonun o köşesi cidden güzel durmuyor mu?"

"Evet kızım." dedi Arnott. Kızı onun için tekti. Belinda'sından kalan tek şey.

İsabella mutfağa geçince o da paketi salondaki televizyonun hemen yanına bıraktı. Çantasını da koltuğun üstüne bırakınca mutfağa geçti. İsabella frambuazlı sosu pandispanyanın üstüne döküyordu.

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

"Hayır, ama istiyorsan dolaptaki meyvelerden meyve suyu yapabilirsin."

ÖRGÜTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin