Bölüm 35 - Çekinceli Yakınlaşmalar

21.1K 1.2K 52
                                    


O kadar komik bir durumda kalmıştım ki dışarıdan biri bizi izleyecek olsa herhalde bu noktada attığı kahkahalardan tıkanmış olurdu. Kolunun altında kitap, elinde süt, tek ayağı havada ben ve yarısı basamaklarda yarısı yerde yatmış, kısık ve odaksız gözlerle muhtemelen ne gördüğünü anlamaya çalışan Doğan Bey.

"S- Selim Bey?" diye sordu patronum dolaşan bir dille sonunda.

Harika, bir bu eksikti. Şimdi genç adamın neden burada kendinden geçtiğini daha iyi anlıyordum.

"Benim, Doğan Bey." Dedim el mahkûm bir şekilde. "Selim."

"İyi iyi." Dedi patronum kelimeleri yeniden zorla bir araya getirerek.

Beklediğim cevap kesinlikle bu değildi. Ne tersleme, ne gecenin bu saati burada ne arıyorsunuz Selim Bey, hiç biri yoktu. Patronum adamakıllı sarhoş olmalıydı.

"Saat kaç?"

Genç adamın elleriyle sakalını sıvazlamasını izlerken başımı iki yana salladım.

"Bilmiyorum efendim ama üç buçuk olmalı."

"Ovv, başım." Sağa sola bakındıktan sonra bakışları bana döndü. "Ben burada ne arıyorum? Odama gitmemiş miyim?"

"Gelişinizi görmedim. Ben mutfaktan süt almaya-"

Genç adamın beni dinlemeden boş gözlerle etrafa bakınmaya devam ettiğini gördüğümde cümlemin devamını getirmedim. Öylece karşılıklı saçma bir şekilde birkaç saniye durduktan sonra çekindiğim o soruyu sormaya kendimi mecbur hissetmiştim. Güçlükle yutkundum ve zayıf bir şekilde gülümsedim.

"Yardımcı olabileceğim bir şey varsa... Yatağınıza gitmek ister misiniz?"

Sorum üzerine Doğan Bey hiç beklemediğim bir şey yaparak sarhoşlara has o şapşal fakat sevimli gülümsemelerden birini gönderdi bana. Ardından beni daha da şok ederek işaret parmağıyla gel gel yaptı.

Başıma ne türlü bir bela aldığıma emin olamayarak hemen en yakındaki sehpaya elimdekileri bırakıp geri döndüm ve genç adama yaklaştım. O ise yüzünde çocuksu bir ifadeyle yine etrafına bakınıyordu. Beni fark ettiğinde oturduğu basamağı eliyle pat patladı.

"Gel."

İçimi çekerek işaret ettiği yere oturdum. Bu iş nereye gidiyordu, endişelenmeye başlamıştım.

"Çok zor." Dedi, neredeyse kendi kendine konuşuyormuş gibi. Yüzü endişeyle gölgelenmişti. Sonra bir anda bana baktı. "Amelya-"

"İyi, merak etmeyin." Dedim gülümsemeye çabalayarak.

Daha önce hiç sarhoş biriyle ilgilenmek zorunda kalmamıştım. Genç adamın bir kayıtsızca gülen bir melankoli dolu hali beni şaşırtıyordu. Bütün sarhoşlar böyle mi davranıyordu acaba? Bir anda doğrulmaya çalıştığında sendeleyince, hemen kalkıp hiç düşünmeden koluna girdim ve durumu kestirip atmak için yeniden bir girişimde bulundum.

"Odanıza çıkmak ister misiniz?"

Yüzüme bakarak yeniden şapşalca sırıttı, beni daha yakınına çekti ve büyük bir şok geçirmeme neden olarak boştaki elimi alıp yanağını parmaklarıma bastırdı.

"Beni yatağa götürür müsün?" Bu sorudan çok bir şaşkınlık ifadesiydi.

"Elbette Doğan Bey. Bir saniye-" dedim, genç adamı kendimden uzaklaştırıp düzgünce kolunun altına girmeye çalışarak. Fakat patronum beni daha yakınına çekerken tek yapabildiğim ağzımdan kaçan bir şaşkınlık nidası olmuştu. "Lütfen-" dedim, bu defa adeta debelenerek. "Doğan Bey, biraz gayret edin."

Sanki biraz önceki tuhaf hareketlerine o da anlam verememiş gibi kendini geri çekti ve bir an durup halimize baktıktan sonra uysal bir şekilde kolunun altına girmeme izin verdi.

"Teşekkür ederim."

Bir dil sürçmesiyle karışık gelen bu teşekküre elimden olmadan gülümsedim.

"Rica ederim, hadi şimdi yavaş yavaş çıkalım."

Merdivenlerin başına ulaşmamız fazlasıyla uzun sürmüştü. Her ne kadar dışarıdan erkek gibi görünsem de vücudum hala bir kadına aitti ve kocaman bir adamın neredeyse bütün ağırlığı üzerimdeydi. Doğan Bey de, sağ olsun ikide bir dengesini kaybederek bana ekstra köstek oluyordu. Sonunda genç adamın odasının önüne geldiğimizde terden sırılsıklam olmuş, nefes nefese kalmıştım. Ağırlığının bir kısmını duvara verdikten sonra tek kolumla uzanıp kapıyı açarak ittirdim. Ardından elimle duvarı yoklayarak ışığı aradım. Neyse ki çok uzun sürmemiş ve parmaklarım düğmeyle buluştuğunda sevinçle açmıştım.

Eğer yanımda bir an önce yatağa sürüklemem gereken muhtemelen seksen kiloluk bir dev olmasa elimde olmadan durur ve genç adamın odasını incelerdim. Meraklı biri olduğum için değil. Kesinlikle. Oda başta ayağa siyah ve kromla döşendiği için. Yatak odasına mı yoksa başka bir odaya mı girmiştim? Başımı iki yana sallayarak şimdi bön bön bakmanın hiç sırası değil kızım Selin dedim içimden. Şu odadan hayırlısıyla bir çık da ötesini sonra düşünürsün.

Genç adamın ağırlığını yeniden yüklenerek kâh yürür kâh sürünür adımlarla yatağa ilerlemeye başladım. Arada bir,

"Haydi Doğan Bey gayret, az kaldı." Şeklinde genç adamı teşvik ediyordum.

Nihayet bacakları yatakla buluştuğunda eğilerek yatak örtüsünü güç bela çekerek açtım ve genç adamı biraz fırlatır gibi de olsa yatırmayı başardım. Olsun, maksat hâsıl olmuştu ya önemli olan oydu. Patronumun garip bir açıyla duran bacaklarını siyah saten çarşafın üzerinde düzeltip, evet siyah saten çarşaf, başını da yastığa denk getirip geri çekildim ve eserini yeni bitirmiş bir ressam misali memnun bir ifadeyle bir süre genç adamın uyuyan formunu izledim.

Geriye doğru henüz bir adım atmıştım ki esmer adamın gözleri bir anda açıldı ve sarhoşluğuyla oldukça zıt bir çeviklikle uzanarak elimi yakaladı, kendi avucuna hapsetti. Kesik kesik soluyordu. Elimi çekmek istediğimde izin vermedi ve

"Teşekkürler." Dedi.

"Önemli değil Doğan Bey." Dedim yarım bir gülümsemeyle. "İyisiniz, değil mi? İsterseniz size bir kahve yapayım."

Birer oniks taşını andıran gözleri bir süre üzerime sabitlendi ardından başını sağa sola salladı. Bu hareket muhtemelen midesini bulandırmıştı çünkü anında gözlerini kapayarak sıkı sıkıya yumdu ve başı yana düştü.

"Böyle iyiyim." Dedi pürüzlü bir sesle.

Durumun inanılmaz garipliğini düşünmek bile istemezken yani, patronumla el ele diz dize duruyorduk tabiri caizse, hayretimi ikiye hatta üçe katlayan bir şey daha oldu. Doğan Bey, başını kaldırıp yeniden gözlerime baktı ve gülümserken bakışları ellerime düştü. Ardından tek tek parmaklarıma dokunmaya, incelemeye başladı.

"Ellerin nasıl böyle-" dedi mırıldanarak, gözleri uzun kirpiklerinin altında kocaman açılmıştı.

Tedirginlikle ve beyhude bir çabayla yeniden elimi genç adamın kuvvetli avucundan kurtarmaya çalıştım. O an aklıma nasıl gelmişti bilmiyorum ama geçenlerde çalışma odasında da ellerime dikkatle baktığını hatırladığımda kalp atışlarım hızlandı. Acaba genç adam bir şeylerden şüpheleniyor olabilir miydi?

Kendimi sakin olmaya zorlayarak patronumun yüzüne baktım. Eğer şüpheleniyorsa bile ifadesinde bundan eser yoktu. Sadece, sanki büyülenmiş gibi parmaklarıma bakıyor, eklemlerimi incelemeye devam ediyordu.

"Doğan Bey, lütfen." Dedim panikle ve genç adamın bir anlık boşluğundan faydalanarak elimi kurtarmayı başardım.

Az önceki efsunlu halinden çıkmaya çalışırmış gibi silkelenirken gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Ardından kaşları çatıldı ve sırtını dönüp muhtemelen kendinden geçmeden önce elini havaya doğru sallayarak bana çıkmamı işaret etti. Patronumu ikiletmemiş ve koşarken arada sırada yalpalayarak da olsa kendimi odanın dışına atmıştım. 


Bu Nasıl Dadı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now