Bölüm 16 - Senden Nefret Ediyorum

26.1K 1.3K 31
                                    


Bir süre ikimiz de sessizliğimizi korurken odada duyulan tek şey burun çekişlerimdi. Kalfanın beni endişeli bakışlarla süzdüğünü görebiliyor, diken üstündeki oturuşundan da zamanımın giderek azaldığını anlayabiliyordum. Kaçınılmaz son yaklaşıyordu ve benim en fazla birkaç dakika içinde aşağıya inmem gerekiyordu. İçlenmiş bir nefes bırakıp ayağa kalktım ve banyoya geçtim. Boynuma ve yüzümdeki maskeden özgür kalmış tek kısım olan alev halindeki kulaklarıma buz gibi suyu çarparken Doğan Bey'in olanlardan etkilendiğimi anlamamasını diliyordum sadece. Ona bu zevki tattıramazdım. O alaycı bakışlara bir kere daha maruz kalamazdım.

Odaya geri döndüğümde kalfa yüzünde yumuşak bir ifadeyle,

"Daha iyisin ya?" dedi.

"İyiyim kalfa, merak etme."

Gerçekten de kendimi daha iyi hissediyordum. Soğuk su beni ferahlatmakla kalmamış, sanki zihnimi de berraklaştırmıştı. En azından artık ateş püsküren patronumla yüz yüze geldiğimde neler söyleyebileceğimi, kendimi nasıl savunacağımı biliyordum.

"Ben gideyim artık." Dedim, buruk bir gülümsemeyle. "Bir de geciktiğim için azar yemek istemiyorum."

Kalfa yarı ciddi yarı şaka söylemime benim gibi buruk bir gülümsemeyle karşılık verdiğinde kapıyı açıp odadan çıktım. Her ne kadar ona daha iyi olduğumu söylesem de içten içe bir ürperti bütün vücudumu sarmıştı. Merdivenleri inen bacaklarımı hissetmiyordum. Çalışma odasının bulunduğu koridorun başına geldiğimde bir an durup oraya nasıl geldiğime hayret ettim. Sanki başka biri benim yerime yürümüştü. Koridoru arşınlarken kendimi idam sehpasına gidiyormuş gibi hissetmiştim.

Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimi kovaladım. Silkelenmek ve içeriye girdiğimde elimden geldiğince etkilenmemiş davranmak zorundaydım. Karnımdan büyük bir acayip sesler silsilesi yükseldiğinde yüzümü buruşturup elimi karnıma götürdüm. Kahretsin, her zamanki gibi gerginliğim sindirim sistemimi altüst etmişti işte. Herhangi bir kazaya sebebiyet vermeden gerekli konuşmayı yapmalı ve bir an önce tuvalete koşmalıydım.

Sakinleştirici bir nefes alarak kapıyı tıklattım ve karşı taraftan cevap gelmesini beklemeden içeri girdim. O an için kendimce bir cesaret gösterisiydi bu. Ne kadar da çocukçaydı hâlbuki. Sevimli patronum odaya geçen seferki ziyaretimde olduğu gibi yine masasının başında laptopuyla uğraşıyordu. Ve yine geçen seferki gibi oradaki varlığımı onaylamak için tek bir hareket dahi yapmamıştı. Kollarımı kavuşturup yüzümde sabırlı olmasını umduğum bir ifadeyle yaklaşık bir on dakika bekledikten sonra daha fazla dayanamadım.

"Doğan Bey, ben gerçekten-"

Bıçak keskinliğinde sertçe havaya kalkan eli sanki benim boğazıma inmişti. Nefesim kesilirken kasti bir şekilde bekletildiğimi anladım. Resmen tuzağa düşmüştüm. Adamın eline bana ekstradan çıkışması için malzeme verdiğim gerçeği yüzüme çarptığında artık çok geçti.

"Tek kelime daha istemiyorum."

İçimi donduran buz gibi ses odayı çınlattığında titredim.

Doğan Bey laptopunu çarparak kapattı ve ayağa kalktı. Bana doğru yürürken az sonra darpa uğrayıp uğramayacağımı merak ediyordum. Allah'ım ben nereye düşmüştüm böyle? Şansımın döndüğünü zannederken sonum kanalizasyon mu olacaktı yoksa?

Korkudan iyice saçmalaya başladığımı fark ederken Doğan Bey dibimde biterek, uzun boyunun verdiği avantajla üzerime bir karabasan gibi çökmüştü. Ateş saçan siyah gözlerini bana dikerek,

"Siz ne yaptığınızı zannediyorsunuz, hımm? Bugün ne gibi bir şeye neden olduğunuzu biliyor musunuz?" diye bağırdı.

Yutkundum. Ne yapmıştım acaba? Birinin ölümüne falan mı sebep olmuştum? Bu öfkeden köpüren hiddetli hali ancak bu açıklayabilirdi. Gözlerimi kırpıştırarak bakışlarımı adamın delici siyahlarından kaçırmaya çalıştım. İmdat! Buradan bir an önce kaçıp odama gitmek istiyordum.

"Siz bu evin idaresini ele aldınız da benim mi haberim yok? Burası dingonun ahırı değil Selim Bey! İstediğiniz gibi at koşturamazsınız! Her iş yerinin kendine göre kuralları vardır ve çalışanlar bu kurallara harfiyen uymak zorundadır. Uymadıklarında ne olacağını bilirsiniz herhalde, öyle değil mi?"

Bir sağanak gibi üzerime yağan suçlamalar arasında nemlenen gözlerimi saklamak için yere dikerek usulca başımı salladım.

"Bu ilk işiniz ve ilk hatanız olduğu için sizi affediyorum fakat bundan sonraki hatanızda yeni bir iş aramak zorunda kalırsınız bunu aklınızdan çıkartmayın. Anlaşıldı mı?"

Yeniden başımı salladığımda patronum beni bir süre süzdükten sonra şimdi alışkanlık olduğunu düşündüğüm bir hareketle burun kemerini sıktı. Ağzımı açıp özür dilemek, tek bir ses çıkartmak istiyordum ama mümkün değildi.

Doğan Bey arkasını dönüp masasına yürürken tartışmaya yer bırakmayacak bir tonla konuştu.

"Çıkabilirsiniz."

-----------------------------------------------------

Kendimi nasıl zapt etmiştim nasıl fonksiyonlarımı çalıştırıp yürümüştüm hiç bilmiyordum ama odamın beni adeta bağrına basarcasına karşılayan tanıdık formunu gördüğümde kendimi içeri zor atmış zaten attığım gibi de kapının önüne yığılıp kalmıştım. Gözyaşlarım birbirini ardına durmamacasına yanaklarımdan yuvarlanırken hıçkırıklarımı bastırmak için yumruğumu ağzıma kapadım. Belirsiz bir süre sonra ağlamam dindiğinde ve şimdi bana içi pamuk doluymuş hissi veren kafam omuzlarıma ağır gelirken, bomboş gözlerle manasızca etrafa bakıyordum ki tıklanan kapıyla yerimden sıçradım.

"Girebilir miyim oğlum, müsait misin?"

"Bir saniye kalfa." Dedim gözlerimi kurulayıp ayağa kalkarak ve elimden geldiğince üstüme çekidüzen vermeye çalıştım."

"Kovulmadın, değil mi?" diye sordu kalfa kapıyı açar açmaz. Ben cevap vermeyi biraz geciktirince de, "Yoksa-" diye başladı korkuyla.

"Hayır." Dedim genizden gelen bir sesle. "Kovulmadım ama kovulmaktan beter oldum."

Kalfa uzanıp elimi tutarak teselli edercesine sıktı. "Ah oğlum, ah! Bunların hepsi benim suçum. Şayet ki ben-"

"Yapma kalfa." Dedim kadıncağızın samimi bir pişmanlıkla dolu dolu olan gözlerine bakarak. "Sakın kendini suçlama, üzülme de. Olan oldu artık. Beni daha çok üzersin böyle yaparsan."

"Peki. Ama sen de üzülmeyeceksin daha fazla anlaştık mı?"

Başımı salladım.

"Alışırsın da demek istemiyorum ama..." dedi yaşlı kadın buruş kırış ellerini kucağında top yaparken. "Doğan Amelya hariç herkese karşı böyledir. Bana bile." İçini çekip başını iki yana salladı. "O da eskiden böyle değildi, Lara'dan sonra oldu olanlar. Biz onu böyle kabul ettik zamanla, sen de alışırsın. Özünde gerçekten kötü bir insan değildir yoksa Doğan'ım."

İfadesiz yüzümü kalfadan diğer tarafa çevirirken gözlerim Doğan kelimesinin geçmesiyle alev almıştı sanki. İyi miydi kötü müydü bilmiyordum, açıkçası artık umurumda da değildi. Kesin ve net olarak bildiğim tek şey adamdan ölesiye nefret etmemdi.

Kalfa cevap vermememi neyse ki konuyu kapatması gerektiğine yormuştu ki içini çekerek,

"Hadi kalk da bir elini yüzünü yıka, açılırsın." Dedi.

Geri döndüğümde çalan telefonumu elinde tutuyordu.

"Annen arıyor." Dedi gülümseyerek. Ben telaşla ona doğru koştururken de ekledi. "Anne yüreği işte hissetti herhalde kadıncağız."

"Herhalde." Dedim gülümsemeye çabalayarak.

Çok şükür benim ona bir şey söylememi beklemeden ayaklandı. Kapıya doğru yürürken,

"Ben de Amelya'nın yanına geçeyim. Kendine geldiğinde ona da bir bakıver oğlum, yavrucak kaç saattir seni sorup duruyor."

Tabii ya Amelya... Zavallı çocuğu da öylece bırakıp çıkmıştım faaliyetin ortasında. Annemle konuşmamı bitirip hemen onun yanına dönmeliydim.

Başımı salladım. "Annemle konuşup hemen geliyorum kalfa."

Kapı yaşlı kadının ardından kapanır kapanmaz telefonu açtım.

"Alo, anneciğim."

Bu Nasıl Dadı (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin