29. Bölüm

664 55 49
                                    

Okul bahçesinde Jimin ile beraber banklarda oturuyorduk. Bana karşı olan garip bakışlarını hiç üzerimden çekmiyordu. Sanki her an bayılacakmışım gibi bakıyordu. Hayır bayılmaya, ağlamaya niyetli değildim. Ben iyiydim. O kötü düşünceleri, anları atlatmıştım. Bir hafta geçmişti üzerinden henüz ama iyiydim. Ya da sadece...sadece çok iyi bir oyuncuydum, kendime bile.

Bu bir haftada Bay Jeon'u sadece çok uzaktan görmüştüm. Derslerine özellikle girmemiştim. Sanırım kaçıyordum ondan. İşin garibi o da benden kaçıyordu. O gece onu orada ağlarken bıraktığım için bir kaç gecedir uyuyamıyordum. Ayakta durabileceğim kadar uyku yetiyordu bana. Fazlasına gerek yoktu. Rüyalarıma giriyordu. Gecelerdir ne zaman gözlerimi kapatsam o rüyalarımdaydı. Rüyalarımda sarılıp ağlıyorduk. Sadece gözyaşı mı vardı bizim hikayemizde? Keşke en azından rüyalarımda gülümsemenin yolunu bulabilseydik. Ancak Tanrı gerçek olmayanın hayalini dahi kurdurtmazdı değil mi? Bu dünyada kural buydu. Tüm bu uzak kalma muhabbetinde beni üzen ise uzağımda olması onu uzağımda yapmamıştı düşüncelerimin aksine. Daha yakın gibiydi. Özlemi beni boğuyordu. Dudaklarımı yaladım. Öpüşüne bile hasrettim. Ona, nefesine, bana yakınımdayken hissettirdiği iyi ve kötü her duyguya hasrettim. O yokken boş bir teneke gibiydim. Ruhsuz sesler çıkartmak dışında ne yapıyordum ki? 

Başıma gelen darbeyle ters ters Jimin'e baktım. Tanrım gerçekten beynimi yerinden oynatmıştı.

"Neden etrafımdaki oğlanlarda nazik olamama gibi bir sorun var?" diye mırıldandım kaşlarımı çatarak. İçimdeki Haneul ben onu susturamadan ufacık bir cümleyle hasret bıraktı beni yine ona.

Bay Jeon hariç...

"Sana elli kere seslendim Haneul. Tanrım, sihirbazların odaklandığı zaman ki gibi sadece yere bakıp duruyorsun. Çok korkutucu bir cadı gibisin. " Seslice oflayıp omuz silktim. Keşke cadılar gibi sihir yapma gücüm olsaydı. Sürekli hafızamı siler dururdum. Acı yok olurdu.

"Sanırım uykusuzluktan." dedim gözlerimi yüzünde gezdirirken. Tedirgin duruyordu hala. Bir de üzgün.

"İyi değilsin değil mi?" dedi koca gözlerini gözlerime sabitlerken. Yalan söylersem gözlerime bakıp anlamak için yaptığını biliyordum. Kucağında büzülüp ağlamak isteyen tarafımı durdurdum. Tanrı aşkına, böyle gitmezdi. Ağlamak bana hiç bir şey kazandırmıyordu. Sadece acımın yerinde olduğunu hatırlatıp duruyordu. Bunu daha fazla yapamazdım, ağlayamazdım. İyice sulu göz olmuştum.

Omuzlarımı dikleştirip güldüm. Gözlerimi okul bahçesinde gezdirirken aklıma gelen şeyle yeniden Jimin'e döndüm.

"İyiyim Jimin-ah, bu arada Nana'nın senden hoşlandığını biliyor muydun?"

"Nana umurumda değil, sen hala ilk gün ki kadar kötüsün değil mi?"

"Gay misin?" diye sordum sorusunu yeniden görmezden gelip kaşlarımı merak ile yukarıya kaldırırken. Dudağım istemsiz bir şekilde 'o' şeklini almıştı.

"Ne?" Gözlerimi bir kaç kere kırpıştırıp 'Ne var' dercesine omuz silktim. Belki bir ihtimaldi?

Şaşkınlıkla açılan gözlerini aceleyle etrafında gezdirdi. Sanırım bize yakın biri var mı diye bakmak istemişti. Komik surat ifadesine istemsizce kıkırdadım. Sonra kendimi açıklamam gerektiğini hissettim.

"Yanlış anlama Jiminne, yargıladığımdan değil. Gaysen bile en büyük destekçin olacağımı biliyorsun değil mi?" Kendimi açıkladığımı biraz olsun hissettiğimde Jimin yüzünde dehşetle bana bakıyordu. Sadece onu şimdiye kadar hiç bir kızla görmemiştim. Gerçi bir oğlanla da görmemiştim ama...olamaz mıydı? İçimde ki Haneul düşüncelerime gözlerini devirdi. 'Gay olmadığını zaten biliyorsun aptal.' dediğini duydum.

Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin