28. Bölüm

1.7K 121 68
                                    

Bu kadar kısa sürede yayımlamam doğru değil biliyorum ama sanırım gerçekten yazdıktan sonra paylaşmamak için durduramıyordum kendimi. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur. İyi okumalar biricik okuyucularım.

8 yıl önce*

-Jeon Jungkook-

Koşturduğum evimizin kapısına geldiğimde aceleyle kapıyı çaldım. Derin nefeslerimi beş metre ilerideki adam bile duyabilirdi. Ders biter bitmez sınıftan çıkıp okuldan eve soluksuz koştuğum için fazla yorulmuştum. Ancak eğer istediğim gibi olursa yorulmama sonuna kadar değeceğini hissediyordum. Kapının açılmaması beni olduğum yerde bir kaç kez sallandırırken kapıyı yeniden çaldım. Annem üzerinde çiçekli bir mutfak örtüsü ve elinde tahta bir kaşıkla açmıştı kapıyı. Belli ki yemek yapıyordu. Gülümseyip ona kocaman sarıldım. Ardından sırtımdaki çantayı yavaşça duvar dibine bıraktım.

"Küçük böcek bu ne telaş?" dedi annem gülerek. Gülümsemesine gülümsedim. Annem çok güzel bir kadındı. Onun bir gülümsemesi bile unutturuyordu aklımdan geçen üzücü şeylere. Ona sahip olduğum için öylesi şanslıydım ki.

"Akşam bizim çocuklarla buluşacağız ama senden çok önemli bir şey istemem gerekiyor." dedim dişlerimi kocaman gösterip gülümserken. Bu esnada ayakkabılarımı çıkarmış içeriye geçmiştim.

"Ama beni sorgulamak yok anlaştık mı annelerin en güzeli?" diyerek devam ettim cümleme. Ardından annemin yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. Öptüğümde tereddütlü duran yüzü kocaman bir gülümseme eşliğinde aydınlanmıştı.

"Yemeğin altını kapatıp geleceğim, bakalım küçük bey bizden yine ne isteyecek?"

O mutfağa doğru ilerlerken ben salona geçip oturdum. Bu yaptığım gerçekten aptalcaydı değil mi? Ama Tanrı aşkına, benim doğru olan neyim vardı ki? Ben bu dünyanın ters halini yaşıyor gibiydim. Her şeyim baştan aşağı hatalıydı. Bu o kadar da kötü müydü?

Annem benim acelemin ve hızımın aksine oldukça yavaş adımlarla salondan içeriye girip yanıma oturdu. Merak etmiş gibi duruyordu. Dudaklarımı yalayıp hevesle suratına baktım. Bunu yapmayı gerçekten çok istiyordum.

"Bana saç örmeyi öğretmen gerek."

Şaşkınlıkla ağzı açılan annemin kaşları da bununla paralel olarak çatılmıştı. Sanırım bunu gerçekten beklemiyordu.

"Tanrım, Jungkook yemeğin altını bunun için kapattığımı söyleme sakın bana."

"Anne lütfen gerçekten saç örmeyi öğrenmem gerekiyor. Hem de her türlüsünü." dedim kaşlarımı aşağıya doğru eğerken. Ne zaman ona böyle baksam bir böceğe benzediğimi söylüyordu. Sanırım dayanamıyordu ona böyle bakmama.

Bir süre şaşkınlığın hakim olduğu yüzünde oluşmaya başlayan ufak bir gülümseme gördüm. Bu bana yardım edeceği anlamına geliyordu.

"Kook bunun için sana her gün ders vermem gerekir. Ama sanırım eğer benim kadar zekiysen sana bugün için bir örgü modeli gösterebilirim."

"Evet, evet ." diye mırıldanırken hevesle kafamı salladım. Kesinlikle bugün bu örgü olayını başaracaktım. Ben bilmediğim için saçlarını hep başkalarına ördürüyordu. Saç örgüsünü çok seviyordu. Oynarken ben örmüş olurdum hem saçlarını. Boğazını temizlediğini duyduğumda anneme baktım. Tanrım hayır tek kaşını kaldırmıştı. Bana şart koşacaktı.

"Jeon Jungkook peki ben kim için oğluma saç örmesi için ders vereceğim?"

"Ah, şey..." dudaklarımı yaladıktan sonra gözlerimi annemin yüzünden kaçırıp halıya çevirdim. Yalan söylerken insanların yüzüne bakmaktan nefret ediyordum. Yere baktığım zaman yalan söylediğim onlar değilmiş gibi hissediyordum. Kendime yalan söylüyordum. Çünkü insanlar en çok kendini kandırmak için yalan söylüyordu.

Jeon JungkookWhere stories live. Discover now