24.Bölüm

1.9K 152 92
                                    

Neden bu kadar çok bekledik diye soracaksınız biliyorum. Cevabım yok. Olanı söyleyebilirim sadece size. Bu hikaye ruhumu daraltıyor. Haneul karakterini içinde bulunduğu durumdan çıkaramamak yoruyor beni. İnanın bir sene boyunca yazdım yazdım sildim. Onu neden bu kadar çaresiz bıraktım ki? Okuyan için sadece bir hikaye bunu da biliyorum. Ama okuduğunuz, içinizi burkan her bir duyguyu iliklerime kadar tadıyorum. Tadamadığım zamanlar yani Haneul ile özdeşleşemediğim anlarda yazamıyorum. Kötüsü de bu Haneul'la her özleştiğim de tüm o depresif duygular ruhumu sarıyor ve hikayenin başından kalksam bile yüreğimde kalıyor. Sizi beklettiğim için mahcubum ve bir sebebim yok. Sadece kendi yarattığım duygulardan kaçmaya çalışıyorum. Bir sonraki bölüm ne zaman gelir bilmiyorum. Haneul zor bir karakter. Onu bu aşkla donattığıma pişman değilim. Okuduğunuz her aşk dolu satır bende ki sahibine hitap ediyor. Bu sebeple yazarken zorlandığım nokta orası olmuyor. Ancak ne zaman ki Haneul'un çaresizliğini yazmak zorunda kalıyorum işte o zaman duruyorum. Beklettiğim için üzgünüm. O bu hikayeyi hiç okumadı, yazdığımı bilmiyor. Bir gün söylersem ve bu satırları okursa diye ufak bir ek bırakacağım. 'Sen benim dünyaya baktığım penceresin. Her yerinden begonviller sarkıyor. Çöle baksam bile burnumda deniz kokusu bırakıyorsun. Mucize, teşekkür ederim.'

Hayat fazla garipti. Sanırım ben de biraz tutarsızdım. Hayatı garip yapan bizlerdik değil mi? Beni de böylesi tutarsız yapan yaşadığım olaylardı. Daha düne kadar asla kimseye anlatmayacağım diye direttiğim tüm kötü şeyleri birazdan Bay Jeon'a anlatacaktım. Ah Tanrım, bana biraz sükunet ver lütfen.

Kalbim öylesi hızla çarpıyordu ki! Doğrusu bunun sebebi Bay Jeon'un evine konuşmaya gidiyor olmam da olabilirdi. Bir de dün yaptığı şey vardı tabi. Tanrım beni nasıl öpmüştü, bunu asla aklımdan atamıyordum. Dünden beri tek düşündüğüm beni öpüşüydü.

Derin bir nefes aldım ve etrafa bakındım. Erken gelmiştim heyecandan. Bana evinin adresini atmıştı. Gerçekten onun evine bakarken bile kalbim patlayacakmış gibi duruyordu. Kendimi toparlamak için yalnızca on dakikam vardı. Sonrasında beni beklediği evinin kapısını çalacaktım. İyi de nasıl anlatacaktım?

Dudaklarımı yaladım ve omuzlarımı dikleştirip evine doğru adımlamaya başladım. Cebimdeki elimin titrediğini hissedebiliyordum. Tırnaklarımı yavaşça avuç içime bastırdım. Bu titreme durmalıydı. Ama nasıl duracaktı? Kelimeleri hala zihnimde tekrar ediyordu. Ona anlatmamdan fazlasını söylemişti. Ruhlarımızı paylaşmak. Dünya üzerinde kim kiminle ruhlarını paylaşmıştı ki? Kim birine onunla ruhlarını paylaşmak istediğini söylemişti? Bu kadar ince bir adam bilmiyordum ben. Aşk adına yazmış hangi şair bu denli içime dokunabilirdi ?

Ruhumu paylaşabileceğim bir insan vardı şu evin duvarları arasında. Bu düşünce beni dünyanın yıkılmasından daha çok sarsıyordu. Adımlarımı ben atmıyor gibiydim. Sanki rüzgar beni yönlendiriyor ve ben yavaşça savruluyordum. Biliyordum ki rüzgarın beni kapısına bırakma isteği kurtarılacak olmamdan gelmiyordu. Ancak doğa kurallarına aykırı olan şeye bir son vermem istediği aşikardı. İçinde okyanuslar kadar acıyı ve kederi tutan bir kız bu dünya üstünde olmaması gereken bir varlıktı.

Sonunda kapının eşiğine geldiğimde elimi cebimden çıkartmama fırsat bile kalmadan kapı açıldı. Gözlerim yüzüne odaklandığında gülümsemesini gördüm. Huzurlu duruyordu. Tedirginliği yoktu. Anlattıklarımdan sonra nasıl bir surat ifadesine bürünecekti merak ediyordum.

Kapının arkasından çıkmadan bileğimden tutup içeri çekti. Kapıyı kapattıktan sonra güzel gözleri yüzümü buldu. Rüyada olabilme ihtimalim kaçtı? Zaten bacaklarım adım atıyormuş gibi hissettirmiyordu. Belime bir çift el dolandığında ve burnum kokusu ile dolduğunda gözlerimi yumdum. Rüya bu güzel kokuyu burnuma getirebilecek kadar mükemmel olabilir miydi ki?

Jeon JungkookWhere stories live. Discover now