41. Bölüm ║''Kaderime yenildim ben.''

Start from the beginning
                                    

Doğru söylüyordu.

Dün uyandığımda acilde yatıyordum. İlk müdahale yapılmış, ardından ise iki saatlik bir baygınlıktan sonra dünyaya tekrardan gözlerimi açmıştım. Doktor beni müşahede altında tutmak istediğini güzel bir dille anlatmış, yine benim dışımda herkes bu fikri onaylamıştı. Dolayısıyla banada bir söz hakkı kalmamıştı.

Yatağın sol tarafında kafamın biraz üstünde çubuğa asılı duran seruma baktım. Barkın'ın da dediği gibi bitmeye yaklaşmıştı. Kötü hissediyordum yine de. Dün yaşadığım durum beni korkuttuğu kadar çevremdeki insanları da yıkmıştı. Daha kendimi toparlayamazken çevremdeki insanları nasıl toparlayabilirdim, hiçbir fikrim yoktu. Tekrar böyle bir olayın yaşanması durumunda da ne hale düşeceklerini düşünmek bile istemiyordum.

Korkunçtu.

Bakışlarımı Barkın'a çevirip yüzünü izlemiştim bir süre. Yüzü uykusuzluktan ve stresten bembeyazdı. Kıvırcık saçları güneşin aydınlattığı kadarıyla yine çok hoştu. Gözlerinde gözlüğü yoktu. Yüzü gözlüğünü çıkardığı için alışılmışın dışında gözükse de her türlü iyi görünüyordu.

Annem ve babamın uyanmamasına dikkat ederek, ''Tam bir peynire benziyorsun.'' dedim fısıltıyla. Kaşlarını çatıp direkt konuşmaya başladı. Sesi önce biraz yüksek çıksa da ortama ayak uydurup sonrasında sesinin düzeyini indirmişti.

''Sevmediğin şeylere benzetmesene beni.''

Gülümsedim. Ne olursa olsun, ne yaşarsam yaşayım beni güldürebilen nadir insanlardan biriydi. Olduğu gibiydi. Ekstradan hiçbir çabası yoktu, sadece iyiydi. Çok iyi bir insandı.

Gözlerimle pencereden gözüktüğü kadarıyla havayı süzdüm. Birkaç saniye izledikten sonra, ''Çatıya çıkabilir miyiz?'' diye bir soru yönelttim. Kaşları havalanırken böyle bir şey isteyeceğimi hesaba katmadığı belliydi. Birkaç saniye düşündü, ardından ekledi.

''Tekerlekli sandalyenle zor olabilir.''

''Boş verelim o halde.''

''Pes etmek sana hiç yakışmıyor, güçlü kollarım seni taşımak için var.'' dedi kollarını iki yana açıp kaslarını gösterirken. Çok fazla bir kas mevcut değildi, az olsa da bedenine yakışıyordu. 

Gülümsediğimde ayaklanıp kapıya doğru ilerledi. Birkaç dakika sonra nöbetçi hemşirelerden biriyle tekrar odaya giriş yapmıştı. Hemşire bana önce güzel bir gülüş sunmuş, ardından, ''Günaydın Meva Hanım.'' deyip seruma doğru uzanmıştı elleri.

''Günaydın.'' 

Serumu çıkarıp kolumdaki iğnenin ucunu kapattı. 

''İki saat sonra tekrar bir serum takacağım. Beslenmenize çok dikkat etmeniz gerekiyor. Size güvenebilir miyim?'' deyip kaşlarını kaldırdı soru sorar biçimde.

Barkın yine bana söz hakkı tanımadan öne atılıp, ''Bana güvenebilirsiniz. Çok iyi bakarım ben Meva'ya.'' dedi, bilmişce omuzlarını dikleştirmişti. Hemşire onu başıyla onaylayıp güzel dileklerde bulunmuş, saniyeler içinde odadan kaybolmuştu.

Barkın gözleriyle anne ve babamı gösterip, ''Çok yorgun düşmüş olmalılar. Annen sen uyanana kadar saatlerce gözyaşı dökmüştü. Hem kendimi hem onları teselli etmek çok güç oldu benim için. Bundan sonra daha dikkatli olalım, her an yanında istiyorum ilaçlarını. Seni ne kadar sevdiğimizi sakın aklından çıkarma, bunun seni güçlü tutacağına inanıyorum. Sevgi en güçlü ilaçtır. İmkansızı bile mucizeye çevirebilir.'' dedi. Cümlelerinin sonuna doğru bana dönüp bir gülüş yerleştirdi dudaklarının arasına. 

UMUTSUZ VAKA  ღ uçmayı bilmeyen kelebekWhere stories live. Discover now