16. Bölüm ║Sevmek

9.4K 898 263
                                    


Keyifli okumalar diliyorum. ♥

••• 16. Bölüm ║ SEVMEK •••


''Orada senin umutsuzluklarınla dolu bir çocuk var, o kadar ağır geliyor ki sana kalbinin sesini dinlemeyi dahi düşünmüyorsun..''

İyice eğilip boşta kalan eliyle göğsümde bağladığım ellerimin düğümünü çözmüş, iki elimi birden kocaman eliyle esiri altına almıştı.

''..ama inan ki o çocuğun eline bir uçurtma vereceğim, umutsuzluklarının hepsini o uçurtmayla hiç bilmediği bir diyara def edeceğiz.''

Yüzümdeki elini kalbimin üzerine yerleştirdi, bedenim tir tir titriyordu.

''O çocuk, her çocuk gibi umutla dolduğunda şu an meczup gibi atan kalp atışlarını da duyacaksın, Meva.''

Sadece bakakaldım, hoş ne diyecek kelime lügatım ne de sarf edecek kelime hazinem söz konusuydu. O yokken bile yeterince geveze olamayan dilim, onu görünce öylesine karışıyordu ki birbirine. 

Onun karşısında donup kalsam dahi şu an kendimden ödün veremezdim. Tuttuğu elimi elektrik çarpmış gibi geri çekip, ''Hiç kimse diye hitap ettiğin birinden kalbini dinlemesini beklemen, gülünç.'' dedim dişlerimi kırılacak derecede sıkarken.

Sıkıntıyla yanaklarını şişirmişti. Elimi çektiğimden dolayı bacaklarıma düşen ellerini geri çekip doğruldu.

''Yemek yemiş miydin?''

Koyun can derdinde, kasap et derdinde ya.

Dişlerimin arasında mırıltıyla karışık, ''Hıhı.'' dedim, aynı zamanda bakışlarımı ondan alıp bahçeyi seyretmeye başlamıştım. Bana güzel bir açıklama yapana dek, ne dediyse kısa kısa yanıtlar verecektim. Hak etmişti elbette.

''Nasılsın, peki?'' dediğinde ellerimi tekrardan göğsümde kenetledim, bakışlarım halen bahçede dolanıyordu.

''İyi.''

''Emin misin?''

''Evet.''

''Bana pek öyle gelmedi.'' dediğinde bir hışımla ona döndü ateş saçan gözbebeklerim. Anında, ''Cevabını bildiğin soruları dile getirme o halde.'' diye yanıtladım.

Sol eliyle çenemi kavrayıp kendine iyice odakladı, ''Sahtekar biri değilim.'' diyerek gülümsedi. Hayır sorun onda değildi, sorun üç günlük birine güvenen bendeydi. Kendime güvenim olmasa dahi, ona güvenmeyi tercih etmiştim. Saçmalık!

''Üç günlük bir insanın duygularına inanmamı mı bekliyorsun?''

Bu dediğim cümleyle beraber, gülümseyen yüzü solmuştu. Yanlış bir cümle de söylememiştim. Kim olsa şüphe ederdi. 

Siyah ceketini omuzlarına asıp, ''Haklısın, haddimi aştım. Bu devirde insanın duygularını açması bile çok zorken, beni böyle yadırgaman üzdü bir o kadar.'' diyerek bir adım geri çekildi. ''Bu arada, seni hiç kimse olarak gördüğüm için değil, sadece başkalarına açıklayacak cesareti henüz kendimde bulamadım. Ben seni arkadaşım olarak veya bir tanıdık olarak tanıtmak istemiyordum, senin bana karşı bir duygun olup olmadığını da pek anlayamadığım için hiç kimse olarak nitelendirmiştim.''

Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra konuşmasına devam etti.

''Özür diliyorum tekrardan, yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdiğim ve bu kadar aceleci davrandığım için.''

Açıklaması beni tatmin etse de yinede kırılan kalbimi onarmaya yetmemişti, yinede açıklama yapması bile mutlu etmişti beni. ''Peki, önemli değil.'' diye cevapladım. Omzundaki ceketini kucağıma deyimi yerindeyse fırlattıktan sonra direkt arkama geçip sandalyemi harekete geçirdi, e haliyle beni de.

''Nereye gidiyoruz?''

''Salıncağımıza.'' diyerek tekrar gülüşünü lütfetti bana. Kaşlarımı kaldırırken, ''Babam işten dönüyor bu saatlerde, biliyorsun değil mi?'' diye sordum. 

Birkaç saniye yüzünü kırıştırıp bana baktıktan sonra bir eliyle sandalyeyi ilerletmeye devam ediyorken diğerini de alnıma yerleştirmişti, ''Alnında Barkın yazıyor senin, baban göremiyorsa bu benim sıkıntım değil.'' dedi. 

Babam bir yerden ara reklam gibi çıkıp, 'Barkın!' diye seslense topuklarını vura vura kaçacaktı da neyse, adamlık gururu sonuçta.

''Dokunup durmasana ya alnıma, ya başkasının ismi yazıyorsa da sen görmek istediğin gibi görüyorsan?'' dedim, deli olacağının farkındaydım. Sandalyeyi anında durdurup kaşlarını çattı, ilk defa çatık kaşlarla görüyordum onu. Çok komikti, şu an ne söylese ciddiye alacak durumda değildim. Gülmemek için kendimi zor zapt ediyordum.

Alnımda duran elini indirip omzuma yerleştirdi, eğilip kafamızı eşit hizaya getirmişti. Kulağıma doğru, ''Senin alın yazın benim.'' diye usulca fısıldadı. Ellerim yavaştan karıncalanmaya başlamıştı, bu adam bana ne yapıyordu böyle? Şu an o gülmemek için kendimi zor tutan kızdan eser yoktu, eşi benzeri olmayan tuhaf duygular içerisindeydim.

''Neyine güveniyorsun?'' diye sormuştum, bu sorumun cevabını da çok merak ediyordum. Bu adam cidden neyine bu kadar güveniyordu? Ona karşı yaptığım pek fazla bir şey yoktu, sadece üç gün vakit geçirip gülüp eğlenmiştik. Neyime bu kadar bağlanmıştı?

''İçimde sana karşı yanıp tutuşan hislerime.''

Meva iptal.

Bir anlık deli cesaretiyle, ''Neden ben?'' diye bir soru yönelttim.

Sadece gülümsediğinde, ''Söylesene ya.'' diye direttim.

Dudaklarını birbirine bastırmaktan vazgeçip kahkaha attı bu seferde. Kahkasından dolayı sarsılan bedeni, ve kahkahasıyla beraber eş doğrultuda inip kalkan saç tutamları.

Biraz düşündükten sonra, ''Yanıt bulamadım.'' dedi ellerini iki yana açıp.

''Ne yani? Beni neden sevdiğini bilmiyor musun?''

''Hayır, sadece seni sen olduğun için seviyorum.''


•••

BÖLÜM SONU! ♥

duygu ve düşünceleriniz buraya alalım.. ♥

sizi seviyorum çook oy ve yorumlarınızı bırakmayı unutmayın. ^^

UMUTSUZ VAKA  ღ uçmayı bilmeyen kelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin