60. Bölüm (Çember)

549 28 14
                                    

İç çekişimle yan taraftaki mavi sulu gözlerin bana kaydığını hissedebiliyordum. İkimiz de ceza evinin önündeki banka oturmuş, öylece tabelaya bakıyorduk. Ellerini kavuşturmuş konuşma - konuşmama tedirginliği içerisindeydi. En sonunda olumlu bir karara varmış olacak ki içine kaçan sesini duydum. Zorlukla konuşuyordu. Sanki sesini yükseltse ağlayacak gibi.

- Allah kurtarsın kızım, çok üzgünsün. Yatan, çok mu yakının?

Başımı olumsuz anlamda salladım. Teyzeye döndüm. Gözleri merakla bana bakıyordu.

- Benim için önemli olan birinin yakını.

Başını usulca salladı. Sonra tekrar umutsuz gözleri yüksek duvarlara kaydı. Buraya bir insanın nasıl katlandığını düşünüyor gibiydi. Başını sağa sola sallayarak kendi kendine hayret ediyordu. İçinin acıyla kavruldugunu hissettim.

- İnsanların ömürleri burada çürüyor.

Hızla teyzeye döndüm. Sesimin acımasız çıkmasına mani olamamıştım. Bu duygu firar ederek hüznünün ortasına bomba gibi düştü. Şaşkınlık ya da hayal kırıklığı...

- Belki de hak ediyorlar teyze. İnsanlar insanlıktan çıktığı için ceza evleri var.

Ellerini elimin üzerine koydu. Bu kesinlikle beklemediğim bir hareketti. Gözlerim otomatik buruşmuş ellere indi. Üzerindeki dışarı fırlayan damarlar adeta lekelerle tuhaf bir uyum içerisindeydi.

- Canın yanmış belli.

Bir şey söylemeden bir müddet birbirimize baktık. "Eğer burası olmasaydı, benim hayatım çürüyecekti." Teyze yanımdan gitmeden evvel dudaklarımın arasından çıkan son cümleydi bu. Ziyâret zamanı yaklaşırken aklımda birçok düşünce vardı. Savaş'a bir not bırakıp öylece yola çıkmıştım. Bir daha da oraya dönmeyi düşünmüyordum. Beni olaylardan uzak tutmak adına Remzi Amcanın yanına götürmüştü. Nedenini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Buraya geldiğimi söyleyemezdim. Söylesem de buna asla müsade etmezdi. Kolumdaki saate baktım. İşte zaman geldi Ada.

Görevli eşliğinde ziyaret odasına gidiyordum. Sanki her bir adımım büyük bir gürültüyle kalbime batıyor gibiydi. Loş koridordan gelen nemi bile umursayamıyordum. Hapsedilmişliğin, kısıtlanmanın verdiği hissin yanında belki de bu çok önemsiz kalıyordu. Başım önüme eğikti. Yalnızca bazen duvarların soluk rengine bomboş bakıyor daha sonra tekrar kirli zemine gözlerimi dikiyordum. Buralardan kimlerin geçtiği de zihnimi kurcalıyordu. Katiller, tecavüzcüler, hırsızlar, dolandırıcılar, kaçaklar ve masumlar. Bunları düşünmemi yankılanan kilit sesi böldü. Görevlinin hoyratça anahtarı çevirmesini izledim. Kapıyı açıp kenara çekildiğinde göz göze geldik. Bu görüşmeyi Talat ULUSOY ayarlamıştı. Demek içerde de sözü geçiyor. Derin bir nefes alıp odadan içeri girdim. Kasvet ikimizin üzerine de yayılıyordu. Biri umutsuz, diğeriyse buradan çıkıp gideceğinin bilincinde. Ama bu öyle bir an ki... Öyle bir oda ki içerisinde umuda yer yok. Şartlar nasıl olursa olsun. Sanki o benden her şeyi alıp götürmüş gibiydi. Hayatıma kasteden bir adam. Nefes almamı istemeyen, beni bu dünyadan silmek hatta cesedime bile saygı göstermeyecek bir adam.

Aramızdaki teller sanki yok olmuş gibiydi. Öfkesinin fazlalığı her yanımı sarmıştı. Sakince tahta sandalyeyi çekip oturdum. Odada ahşabın kirli zeminle olan sürtünmesinden başka ses yoktu. Karşımdaki adama baktım. Gözüme bir başka yaşlı göründü. Son anda hızla kesilen sakallar, temiz kıyafetleri... Aceleciliğini ortaya koyan jilet kesikleri daha kapanmamıştı. Sanki son anda, beklenmedik bir şekilde buraya gelen benmişim, o da hazırlıksız yakalanmış gibiydi. Tüm bunları güçsüz görünmemek adına yapıldığı çok belliydi. Yine de her şey ortadaydı. Yaşama sevinci, sevdikleri, parası gitmiş bir adamdı karşımdaki. Hangi temiz kıyafet bunu getirebilirdi ki? Ancak yine de onda var olan ve hatta bu raddeye gelmesini sağlayan duygular vardı. Hırs, nefret ve kin. Gece uyuyamadığını belli eden kızarıklıklar ve bunun uzun süredir devam ettiğini bana açıkça gösteren mor halkalar. Onun en doğru şahitleriydi. Ya da onun tek doğru şahitleriydi.

SİYAH MEŞALE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin