16.BÖLÜM (İzmaritler)

6.9K 366 7
                                    

          Ne olduğu belli olmayan bir surat ile evin bahçesinden içeri girdim. Çok çabuk utanan biri değilim ama daha önce böyle birşey yaşamamam beni hazırlıksız yakalamıştı.
O sırada kapının önündeki yabancı ayakkabı dikkatimi çekti. Anahtarla kapıyı açmaya çalışırken bir yandan da ayakkabımı içeri girmeden çıkarmaya çalışıyordum. Sonra annemin gazabına uğramak istemem. Kendisinin toza alerjisi olduğu için eve ayakkabıyla kesinlikle ama kesinlikle giremiyoruz. Tabi bazı istisnalar oluyor. Ayakkabılarla olan savaşımı kazanıp kendimi içeri attım. Anahtarı koltuğa fırlatıp direk mutfağa girdim. Saat çoktan iki olmuş. Tam çıkarken oturma odasından sesler geldiğini duydum. Ama bu her zamanki tartışma seslerine benzemiyordu. Odaya girdiğimde annemle babamın gülüşerek bir şeyler konuştuğunu gördüm. Kapının yanında kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkmış onları izliyordum. Bu aralar ikisinin arası baya iyi olmalı.

Onların bu hali beni gülümsetirken keşke hep böyle olsalar diye düşünmeden edemiyorum. Annem beni görünce selam verdi. Tam onların yanına oturacaktım ki;

"Sana bir süprizimiz var Ada, seni çok aksatıyoruz biliyorum alttan aldığın için teşekkür ederiz sana" dedi ve beni öptü.

Her ne kadar "Ben bunlara alışkın değilim anne, yavaş gel" demek istesemde gülümseyerek odamın yolunu tuttum. Acaba süprizleri ne olabilir diye düşünürken odamın kapısının kolunu tuttum ve yavaşça açtım. Odamın rahatlatıcı havasını içime çektim. Etrafta hiç birşey yoktu.

-Eeee hani süpriz.

Cümlemin bitmesiyle gardolabımın kapısının açılması aynı anda oldu. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle geveze kuzenime sarıldım. Onu özlemişim. Küçüklükten beri çok iyiydi aramız. Tabi aynı yaşıt olmamızda bizim için bir avantaj. Kollarımız birbirinden ayrılırken bu gece bize uyku yok. Anlaşıldı...

Akşam yemeğini yedikten sonra Hira ile odama çıktık. Gece saat birde başlamışım Savaş'ı anlatmaya gece üç buçuğa kadar. Hira bazı yerlerde şaşırdı, ama çoğu yerde de kahkahalar attı. Ben olayı ürpererek anlatırken o gülüyordu. Gülüşü her ne kadar bende, onu boğma isteği uyandırsada devam ettim. Soy ismini sorduğunda tereddüt ederek söyledim. Elinde tabletiyle internetten resimlerine bakmaya başladı. Ara sıra "OHA-ÇÜŞ" gibi saçma sapan tepkiler versede birşey demeden onu izledim. Tabletle işi bittiğinde bana döndü.

"Keşke benim peşime düşseydi be"

Ona inanamıyormuş gibi baktım. O bunu oyun zannediyordu ama öyle değil. Olayın ciddiliğini anlaması için illa yaşaması mı gerekiyordu.
Hasan'a vuruşu, mezar, bana doğrulttuğu silah, derste cebinden düşürdüğü çakı, tehditleri...
Hiç biri oyun olamayacak kadar tehlikeli şeylerdi.

Hira yüzümde sanki birşey arıyormuş gibi baktı ve küçümseyerek o soruyu sordu.

"Onu seviyor musun yoksa"

Sanki bunu oda istemiyormuş gibiydi.
Bu sefer benim ağzımdan "çüş" lafı çıktı. Nasıl bu düşünceye vardı anlayamadım.

-Tabiki hayır.

Hira bu cevabımdan tatmin olmuşçasına gülümsedi. Bu hareketinin nedenini anlayamasamda daha fazla irdelememeye karar verdim. Savaş'ı övüp duruyordu ve bu nedense artık benim sinirimi bozuyordu.
Hira kafasını kaşıyarak bana döndü. Sanki bir şeyler söyleyecek gibiydi.

"Aslında benim sana söylemek istediğim birşey var"

Nedensizce korkum artarken Savaşla ilgili olmaması için kan ter döküyordum. Sıkıntılı olduğum zaman hep yaptığım hareketi yaparak ellerimi boynuma taşıdım. Nedensizce daralınca bu hareketi yapıyordum.
Hira'da nasıl söyleyeceğini bilmiyormuş gibi kararsız kalmıştı.
Tereddütle devam etti.

"Savaş'la tanışmak istiyorum"

Gözlerim büyürken devam etti.

"Hem hoş çocuk, belki beni görünce seni rahat bırakır. Zaten sevmiyormuşsunda."

Derin bir nefes alıp gözlerimi ondan çektim. İçim ona karşı birden buz gibi olurken nasıl böyle birşey söyleyebildiğini düşünüyordum. Sonuçta Savaş'la benim kötüde olsa bir anım var ve kuzenim ona asılıyor.
Çok güzel.

Hirayı kırmamak ve saçma sapan şeyler söylememek için yanından kalktım.

"Uyu sen artık"

Beraber yatacaktık. Arkamdan Hira'nın şaşkın bakışlarını sırtımda hissetsemde aldırmadım ve direk balkona çıktım. Havalar kasımda olduğumuz için soğumuştu. Gözlerim doldu. Sisli gökyüzüne baktım.

"Acaba Savaş Hira'yı görünce benim peşimi bırakır mıydı?"

Beynim bunun gibi ve daha fazlası olan saçma sorularla meşgulken ben kendime kızıyordum. Banane!

Hem gerçekten Savaş onunla ilgilenirse benlik birşey kalmaz. Annemlede uğraşacağını sanmam. Yani beni rahat bırakır. Başından beri istediğim bu değil miydi?
Hayır bu değildi! diyen iç sesime hayretler içerisinde karşılık verdim.
Artık uyumalıydım. Çünkü hiçde sağlıklı düşünemiyorum.

***

        Odanın aydınlığından sızlanarak uykulu gözlerimi açmaya çalıştım. Dün akşamı hatırladığımda yüzüm asıldı. Hira'yı odada bırakarak en son balkona çıkmıştım. Etrafıma baktığımda oturma odasındaydım. Sanırım uyku sersemliği ile buraya yatmışım.
Duvar saatine uykulu gözlerle baktım.
08.00

    Yataktan kalkmaya çalışırken bir yandan da söyleniyordum. Okula geç kaldım.
Avcumla alnıma vurdum ve koşarak odama çıktım. Gerizekalı ben alarm bile kurmamıştım. Odaya girdiğimde Hira'yı uyandırmamaya dikkat ederek hemen üzerimi değiştirdim. Çantam ve telefonumuda aldıktan sonra sessiz adımlarla merdivenlerden aşağı indim. Telefonuma baktığımda 38 cevapsız arama ve hepsinin Savaş'tan olduğunu görünce ufak çaplı bir şok geçirdim. Daha fazla oyalanmadan telefonu çantama attım ve evden çıktım. Bahçeden dışarı çıktığımda Savaş'ı arabasının önünde sigara içerken buldum. Sinirli görünüyordu. Gerçi o ne zaman sakinki.
Bakışlarım onu süzerken onunda forma giymediğini, benim gibi kot ve kazak takıldığını gördüm. Ayağının dibinde bir sürü sigara izmariti olduğunu fark ettim. Suratına baktığımda son sigarasınıda diğer izmaritlerin yanına gönderdi. Bakışlarını yerden çekip bana çevirdiğinde yutkundum. Yine her zamanki gibi çok havalı duruyordu.

"Uyuyan çirkinimiz uyanmış ha"

Her ne kadar "o uyuyan çirkin değil uyuyan güzel cahil" demek istesem de sustum.
Umursamayarak konuştum.

-Alt tarafı bir saat geciktim, napabilirim?

Aynı ukalıkla "Mesela alarm kurabilirsin benim zeki sevgilim" dedi. Sevgilim demesiyle kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Bu aralar çok kullanıyor bu kelimeyi.
Şaşkınlığımı umursamadan arabanın anahtarını çıkardı. Yerine geçmek için yanımdan geçerken "Bi ara kış uykusuna mı yattın diye düşündüm" dedi. O an bağırmamak için kendimi zor tuttum.
Sinirle dişlerimin arasından "Ne alaka acaba" diye sordum.
Arabaya binmeden önce gülerek;

"Malum kasım ayındayız, havalar soğudu"

Gözlerimi kapatarak derin nefesler almaya başladım. Seslice 10'a kadar sayarken beyfendi de kornayla ritim tutuyordu.

Ayaklarım geri geri gitsede arabaya bindim.

- Sen niye beni bekledin?

Her ne kadar umrumda olmasa da oda geç kaldı benim yüzümden.

"Bir şey deniyordum"

Kaşlarım çatılırken meraklı gözlerle ona baktım.

-Ne deniyordun?

Bana baktı.

"Sen gelene kadar kaç sigara içeceğimi denedim. Ama sağol, iki aylık sigara ihtiyacımı seni beklerken karşıladım"

Aklıma yerdeki izmaritler gelince gülümsedim.

Akciğer kanseri ol İNŞAllah:))

SİYAH MEŞALE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin