13. BÖLÜM (Çaresizlik)

6.8K 386 20
                                    

    Çaresizlik...
  
   Çoğu, hatta her insanın başına gelen benim için en kötü duygudur. İnsanın kendi ile savaşa girmesi ve her iki türlüde kaybetmesidir. Çaresizlik korku, nefret, öfke gibi kesin bir duygu değildir. Belirsizdir, bilinmezdir.
Zaten bu özelliği onu çekilmez yapar.
Çıkışı olmayan sokak gibidir,sarpa sarar, insanı sıkıştırır...

   Bu büyük depoda bana daracık geldi. Nefesimi kontrol etmeye çalışırken ellerimi saçlarımın arasından geçirdim ve karşımdaki acımasız adama baktım. Gözünü kırpmadan beni izliyordu.

  Bir anda onu omuzlarından ittim. Zaten yapabildiğim tek şey buydu.

"Senden nefret ediyorum"

Bağırış sesim boş depoda yankılanırken hıçkırarak ağlamaya başladım. Bu ses çok şey barındırıyordu. Nefret, kin, acıma ve kabullenmeme...
Dizlerimin üzerinden yere çökerek oturdum ve ağlamaya devam ettim. Bu şekilde oturmak ne kadar vaktimi aldı bilmiyorum ama anca sakinleşmiştim. Hıçkırıklarım iç çekişlere döndüğünde ellerimi yüzümden çektim. Oturduğum için direk siyah botlarını gördüm. Korkarak başımı yüzüne doğru kaldırdığımda ellerini yumruk yaptığını ve gözlerini kapadığını gördüm. Deponun loş mavi ışığında yüz hatları çok sert ve keskin duruyordu. Her kızı elde edebilecek yakışıklılığa sahipti. Çok güzel özelliklerinin olmasının yanında ruhunun tam bir karanlık olması insanı afallatıyordu. O tam bir iki yüzlü!
Kelebekleri, güzelliğiyle kendine çeken ve onların kanını içen zehirli çiçeklere benziyordu. Tamam onun için çiçek benzetmesi çok yerinde olmadı ama yaptığı tam olarak buydu.

  Toparlanarak ayağa kalktığımda oda gözlerini açmış bana bakıyordu. Benden bir cevap beklediği çok açıktı.

-Tamam, okulda kalacağım.

Çatallaşan sesim tüm olanları açıklıyordu aslında. İçerisindeki mecburilik tınısı o kadar belliydi ki.
Ağır ağır başını salladı.

Sert parmaklarıyla ellerimi tuttuğunda toparlanma fırsatı bile vermeden beni deponun çıkışına yönlendirdi. Elimi sertçe kendime çektim. Sinirle derin bir nefes alarak elimi tekrar tuttu. Ama bu tutuş çok sertti. Resmen parmaklarımı kıracaktı. Elimi elinden ayırmaya çalışarak konuştum.

-Canımı acıtıyorsun!

Tutuşu hafifleşsede yinede ellerim sızlıyordu. Her an ağlayacak gibiydim.
Arabanın kapısını açıp beni bindirdikten, pardon ittirdikten sonra kendiside sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı.

Araba çalışırken son kez deponun siyah duvarlarına baktım. Duvarla aramızda mesafe olduğu için resimler belli olmuyordu. Ama yinede buradan bile çok ürkütücü görünüyordu. Oranın o kasvetli havasını birdaha solumak istemiyorum. Ben bu tür depoları ve karanlık işleri hep televizyonlarda görürdüm. O da zaten ilgimi çekmezdi. Bu konularda pek dikkatli olmasamda duvardaki resimleri fark etmiştim. Savaş resimleri fark etmemden gerilmişti. Zaten o yüzden beni aceleyle deponun içine çekmişti.

Araba durduğunda evimi görmenin sevinciyle hemen arabadan inmek için harekete geçtim. Kemerimi açtığımda Savaş'da bana bakıyordu. Sevincimi gereksiz bulduğu her halinden belliydi.

"Anneme zarar vermeyeceksin değil mi?"

Sesimin titremesi az önceki sevincimi yutmuştu. Zaten mutlulukla pek aram yok galiba. Çok kısa yanımda durur ve defolup gider.

"Okulda kalacaksın değil mi?"

Soruma soruyla karşılık verdi. Başımı abartı bir şekilde sallayarak onay verdim. Karşı çıkmam genellike bana zarar veriyordu ama bu noktada işler değişti. Artık zarar gören yalnızca ben değil çevremdekilerdi. Kendimden vazgeçmeye hazırdım. Savaş'da bunu pekala fark etmiş ve sevdiklerime yönelmişti.

"Annene zarar vermem senin hal ve hareketlerine bağlı "

Başımı salladım ve arabadan indim. Arabanın içinde olan Savaş'a baktığımda bizim eve baktığını gördüm. Bende arabaya arkamı dönüp eve baktığımda annemin merdivenlerden indiğini gördüm. Gözlerim refleks olarak Savaş'a kaydı. Kalp atışlarım hızlanırken onunda anneme sırıtarak baktığını gördüm. Emniyet kemerini çözdü ve arabadan çıktı.

Anneme birşey yapar mıydı? Beynimde iç sesimin "seni annenle tehdit ediyor aptal" dediği yankılandı. Ben öylece dikilirken Savaş annemin karşısına geçmişti. Annemin şaşkın bakışları bana döndüğünde cevap yerine sert bir yutkunmayla karşılık verdim. Elini anneme uzattığında annem tereddüt etsede elini uzattı ve el sıkıştılar. Birleşen ellerine nemli gözlerimde katılmıştı. Bu hiç iyi olmadı.

"Merhaba ben Savaş Ulusoy. Ada'nın erkek arkadaşıyım."

Kendinden emin soğuk tavrı annemin kaşlarını kaldırmasına neden oldu. Ancak ismi ve soy ismini duyduğunda surat hatlarının yumuşadığını hissettim.

"Siz Talat Ulusoy'un oğlu musunuz?"

Sesinde nedenini anlayamadığım bir neşe vardı. Savaşda başını onayladı. Oda annemin sorusunun nedenini merak etmişti. Hafızamı yokladım. Öğrenciler konuşurken birkaç kere müdürün adının Talat olduğunu duymuştum. Savaş'ın annesiyle tanışmak için gittiğimizde de babasının yurt dışında olduğunu söylemişti.

"Neyse ben gideyim"

Savaş'ın sesiyle ona döndüm. Sert bakışlarını şaşkın annemden çekti. Halbuki ben artık bu bakışlara alışmıştım.
Vücudu bana doğru döndü. Ben ne yapacağını anlamazken yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gözlerim iri iri olurken başımı hemen yan tarafa çevirdim. Savaş'ın sırıttığını hissedebiliyorum. Yanağımı öptüktem sonra kulağım yaklaştı.

"Annenin önünde seni dudağından öpecek değilim. Zaten yanağını öpecektim. Senin aklın başka yerlerde"

Diyerek beni o utancımla baş başa bıraktı. Nefes alışverişlerim artarken bana bakan bir çift parlak şeyle karşılaştım.

        Annem gülümseyerek omzumu sıvazladı ve bahçeden çıktı. Arkasından şaşkın şaşkın bakakaldım.
Bir günde ne kadar çok duygu yaşamıştım.

Çaresizlik...
Korku...
Nefret...
Öfke...
Belirsizlik...
Utanma...
Şasırma...

Ruh halimin geleceği hiç parlak değil :(

SİYAH MEŞALE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin