37.BÖLÜM (Banyo)

5.9K 266 17
                                    

Israrlar üzerine yeni bölümü erkene aldım. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar...

***

İnsan hayatı boyunca yaptığı şeylerin bedelini mutlaka öder. Belki ufak, belkide hayatımıza mâl olan bir bedel. Benimki hangi safta bilmem ama bedeli ödenecek hataların kapımda biriktiği kesin. İçeri almadıkça çoğalıyor, çoğaldıkça da zapdedilemez hale geliyorlardı. Hesap için sırada bekliyordu hepsi. Yanaklarım kızarırken yerin yedi kat dibine girmek istiyordum. Sanki suçluymuşum gibi. İnsanların temel amacı zaten bu değil miydi.
Suçu başkasına yüklemek. En kolay ve işlerine gelen yol bu çünkü.
Saçlarımdan ellerini tamamen çekerek arkasına yaslandı. Ne kalkabiliyor ne de ona cevap verebiliyordum. Sırtım ona dönük olduğu halde yüzündeki ifadeyi gözümde canlandırmak tüğlerimin ürpermesine yetmişti.

"Katilini serbest bıraktığın kadın"

Pürüzsüz sesi hala beynimde yankılanırken gözlerimin yandığını hissettim. Bunu yüzüme vurması zoruma gitmişti. Hayatımda herşey yolundaymış gibi birde peşimi bırakmayan yanlışlarımla boğuşuyordum. Yerden destek alıp ayağa kalktım. Beynimde çakan şimşeklerin şiddetini duyabiliyordum. Ona döndüğümde aşağılayıcı bir şekilde bana baktığını fark ettim. O an aklımdan sadece bir şey geçti. Ben bu bakışı hakettim mi?
Yayvan bir şekilde oturduğu yerde dikleşti.

-Serbest bıraktığım katili yakaladın mı?

Ama herşeye rağmen yine kendimi savundum. Onlar benim hatalarımı kullanıp her darbe vurduğunda ben o yıkılan yerleri onarma çabasındaydım. Sahi onarılsa bile eskisi gibi olur muydu?
Cümlemde de tam da o noktaya vurgu yapmıştım. Tek kaşını kaldırarak buruk bir şekilde gülümsedi.

"Sence onu sağ bırakır mıyım sanıyorsun?"

Cevabı beni hiç şaşırtmamıştı. İşte Savaş Ulusoy'dan beklenilen hareket. O an alkışlamamak için kendimi zor tuttum. Ellerimi iki yana açarak bağırdım.

-O zaman benden ne istiyorsun?

Cevap vermedi. Sinirden ellerim titrerken ağlamamak için kendimle savaş veriyordum. Sızlayan gözlerimdeki yaşları şiddetle geri gönderdim. Ağlamak sızlamak bu dengesiz herifin karşısında bir işe yaramayacaktı. Yaptığım tek şey onun gözünde daha da ezik duruma düşmekti.

-Bana ablanı öldürmüşüm gibi davranma!

Cümlenin içindeki ağır kelime sanki boynuma iple bağlanmıştı. Öldürmek kelimesi bile beni ürpertmeye yeterken ben birde bunu yapan kişiyi kurtarmıştım.

-Yine olsa yine aynı şeyi yapardım. Sende onu öldürdün. Ondan ne farkın kaldı?

"Napsaydım. Öylece ortalıkta keyif sürmesine izin mi verseydim!"

Öyle bir bağırmıştı ki kulaklarımı kapatmamak için kendimi zor tuttum. Yine her zamanki yaptığı şeyi yapıyordu. Suçsuzluğunu gücüyle bastırıyordu.

-Ne keyiften bahsediyorsun. Sen pek bilmezsin ama adalet diye birşey var. Öylece serbest kalacağını mı zannediyosun?

"Anlamıyorsun. Hapis onun için ödül olurdu!"

Her zaman yüksek olan sesine alışmayı kulaklarım reddediyordu. Gözlerimi kapatırken keşke o gün o lanet sahile hiç gitmeseydim diyordum. İmkanım olsa hayatımdan o bir günü tamamen silerdim. En azından bana böyle nefretle bakmazdı. İkinci kez hissetmiştim bu nefreti. Her seferinde alışmak yerine daha da sarsılıyordum. Daha da dibe batıyordum.
Babama bana vurduğu için sinirlenip kızan adam karşıma geçmiş bana bağırıp çağırıyor, incitiyordu. Hayatıma giren erkekler adeta beni kırmak ve hırpalamak için ayarlanmış gibiydi. Babamın tokatı bedenimi acıtırken, Savaş'ın sözleri ruhumu paramparça etmişti. Artık etraftan parçalarımı toplamaya ne gücüm ne de isteğim kalmıştı.
Gitgide küçülüyordum.

SİYAH MEŞALE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin