10.BÖLÜM

7K 363 8
                                    


...Pazar günü...

Güne gülümseyerek başladım. Eski hayatımdan her zaman şikayetçi olsam da bazı şeyleri onun sayesinde anlamıştım. Beterin beteri var. Dünki mesajı soracak olursanız takmıyorum. Annesiyle tanıştım ve saçma anlaşmamız bitti. Artık bende mükemmel hayatıma devam edebilirim.

Pazar olduğu için dışarı çıkmak istiyorum. Evet her zaman evde olan ben kendimi dışarı atmak istiyorum.

Şeymaya mesaj atıp buluşup buluşamayacağımızı sordum. Oda kabul edince hemen hazırlanmaya başladım. Siyah dar kot ve üstüne "Believe me" yazan bir tişört giydim. Aynadan kendime baktığımda iyi görünüyordum. Hafif makyaj yapıp yarım konverslerimi de aldıktan sonra evden çıktım. Çantamın askısını iki parmağına takıp omzuma attım ve kendimi ıssız sokağa bıraktım.

* * *

Karşımdaki etrafı inceleyen kıza baktım. Çok çocuksu duruyordu. Suratında benim aksime saf bir masumiyet vardı. Yarım saattir bu kafede oturuyoruz. Kütüphaneye gitmeye ikna edememiştim hanımefendiyi.
Sebebi depresyonda olmasıymış. Benim bildiğim depresyondakiler evden hiç çıkmaz ama Şeyma kafede oturma eylemi yapıyor. Neymiş Serhat gelene kadar burada böyle oturacakmış.

Serhat'ı bana anlatmasını aynı cümlede Serhat'ı övüp ardından sövmesini saymıyorum bile.
Açıkçası yaşadığı olayı dünyanın en kötü şeyi gibi bahsetmesi sinirlerimi bozmuştu. Anlattığı kadarıyla onu seven ve önem veren bir ailesi var. Her hangi bir sorunu yok. Ve onu çok seven bir sevgili...
Daha ne isyeyebilir diye düşünüyordum. Şahsen onun yaşamını isterdim. Onun yerine geçmeyi...Ailemle olan yaralarım her yerde karşıma çıkıyordu. İlgisizlikleri beni başkasının yerine geçmek isteyecek kadar bunaltmıştı. Ama böyle birşey olsa bile, en ufak şeyden şikayet eden Şeyma'nın aileme katlanacağını sanmıyorum.

Sıkılan bakışlarım etrafa kayarken kulaklarım Şeyma'yı dinlemeyi reddediyordu. O sırada göz göze geldiğimiz adamla bakışlarım sertleşti. Normalde bakışlarımı utanarak çeken kızlardan değilim. Aksine onun bakışlarının geri çekilmesini sağlarım. Ancak öyle birşey olmadı. Gözleri üzerimde gezerken rahatsızlıkla yerimde kıpırdandım. Farklı bir giyinişi yok ama sürekli bizim masaya bakması sinirimi bozdu. Ben bunları düşünürken Şeyma aceleyle masadan kalktı ve çantasını toparlamaya başladı. Şaşırarak ona neler olduğunu sordum.

"Ada kankam çok özür dilerim. Ama Serhat gelmiş dışarıda beni bekliyor, gidebilir miyim?"

Masum masum baktığında onu başımı sallayarak onayladım. Bir ara böyle bakmayı bana öğretmeliydi.

-Zaten hazırlandın gidebilirsin.

Şeyma yanaklarımı çocukmuşum gibi sıkarak kafenin çıkışına yöneldi. Arkasından sırıtarak baktım. Hayat dolu bir kızdı. Çok zıt olmamız galiba onunla iyi anlaşmamıza sebep olmuştu.

Kafede beş-on dakika daha tek başıma oturup Savaş'ı düşündüm. Yani onu derken cumartesi günü yaşadıklarımı. Verilmiş sadakam varmış gerçekten. Kendimi zincirlerimi kırmış gibi hissediyordum. Tamam bu tanımım abartılmış olabilir. Fakat şu yaşıma kadar kimse tarafından yönetilmeyen ben, onun dediklerini yapmak zorunda kalmıştım. Buda gururuma sert bir darbe indirmeye yetmişti.

Kafede yalnız biraz daha oturmak istesem de yan masadaki adamdan dolayı kalkmak zorunda kaldım. Etrafta böyle gereksizler varken bana rahat yok. Çantamı aldım ve tam kalkacağım sırada iki elin masama vurulmasıyla sıçrayarak gözlerimi elin sahibine çevirdim.

Evet görmeyi beklediğim kişi kesinlikle Hasan değildi. Hasan hızla çantamı elimden çekip tekrar masanın kenarına koydu. Ne yapıyorsun dercesine şaşkın şaşkın baktım.

"Nereye hemen? Daha yeni geldik"

Acaba ben bu çocuktan nasıl kurtulacağım? Hasan'a baygın baygın baktım.

-Ne işin var burada?

Etrafı incelerken "Belki beni özlemişsindir, olamaz mı?" dedi.

Birkaç derin nefes aldım. Sakin olmaya ihtiyacım vardı. Birinden kurtulurken diğeri başlıyordu. Sanki hayatım süpermiş gibi.

-Bu sorunun cevabını biliyorsun, peki neden hala inat ediyosun?

Sandalyemi biraz Hasan'a doğru yaklaştırdım ve elimi çekinerek omzuna koydum.

-Bak sen benim kardeşim gibisin. Ve hep böyle kalacaksın.

Anlayışlı bir tonda konuşmaya çalışmıştım. Normalde böyle bir şey yapma gereği duymam. Ama romanlardaki ikna edici tona yaklaştığıma eminim.

Hasan bir süre cevap vermedi ardından hafif bir gülümsemeyle "peki" dedi. Samimiyetine fazla inanmasamda bende gülümsedim. İkna olmadığını biliyordum. Ama ısrar etmeyecekti.

Tam elimi Hasan'ın omzundan çekecektim ki onun sandalyesi ile birlikte arkaya düşmesi aynı anda oldu. Daha ne olduğunu anlayamadan kafede beni izleyen adam "yenge kenara geç" dedi. Ne demek istediğini anlamasamda kolumu hızlıca çektim.

Hasan'a baktığımda Savaş'ın ona ard arda yumruklar attığını gördüm. Kafedeki tüm bakışlar bizdeyken kimse müdahale etmiyordu. Savaş'ı durdurmak için hamle yaptığımdaysa o adam tekrar kolumdan tuttu.

" Yenge lütfen Savaş Bey şu an çok sinirli"

Beni kafenin çıkışına götürdü. Dışarı çıktığımızda kolumu parmaklarının arasından sinirle kurtardım. Herkes benim kolumla derdi ne?

-Sen kimsin ve neden bana yenge diyorsun?

Sesim hesap sorar gibi çıkmıştı. Gerçi şu an tamda öyle yapıyorum da neyse.

"Beni Savaş Bey sizi takip etmem için görevlendirdi, ayrıca yenge konusuna gelirsek Savaş Bey'in nişanlısı bizimde yengemiz olur"

Gurur verici birşey yapmış gibi gülümseyen adama baktım. Peşime birini takması sinirlenmeme, bana yenge demeside içimden ıyy dememe neden oldu.

İşaret parmağımı adama doğru sallayarak "Bundan sonra peşimde gezmeyeceksin. Yoksa- "

"Yoksa?" diye bir ses geldi ama bu ses o adama ait değildi. Arkamı döndüğümde elleri kandan görünmeyen Savaş'a baktım. Parmak boğumlarında boncuk boncuk olmuş damlıyordu. Kaşlarını kaldırmış sorduğu sorunun cevabını bekliyordu ama şu an başka bir problem var. Savaş'ın eli bu haldeyse Hasan'ı düşünemiyorum.

Savaş'ın kanlı eline bakarak "Hasan!" diye fısıldadım. Radarları aratmayan kulakları bunu kulakları duymuş olacak ki yumruklarını sıkmaya başladı. Ona bu hareketine aldırmadım. Birinin zarar görmesinin altında yeterince eziliyordum.

Kafenin içerisine girmemi demir parmakları durdurmuştu. Kolumu bırakması için çırpındım. Herşey benim yüzümden oldu.
Çırpındıkça Savaş kolumu daha çok sıkıyordu. Çevredekiler bize bakması beni iyice sinirlendirirken "insanlık ölmüş" diye söylendim.

Benim peşime taktığı adama işaret vererek yanına çağırdı.

"Görevinin karşılığını alırsın. İçerdeki iti bizim mekana götür"

Kısık sesli söylese de hemen yanında olduğum için rahatça duyabilmiştim. Hasanla beni ispiyonlayan bu pislik adam demek. Hasan'ın geldiğinde telefon görüşmesi yapmıştı o an Savaş'a haber vermiş demek ki.

     Savaş'ın kolumu çekiştirmesiyle aniden irkildim. Beni arabanın ön koltuğuna fırlatıp kapımı çarptı ve o adama bir şeyler deyip arabanın sürücü koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırıp gaza yüklendi. Sanırım ben ve miğdem arabanın hızlı sürülmesine alıştı.

Arabanın içi çok sessizdi. Savaş'ın sessiz olması benim açımdan iyi mi kötü mü bilemedim.

Beni eve bırakmasını beklerken yoldan saptı. Biraz korkmaya başlasam da sesimi çıkarmadım. Arkama yaslandım ve yolu seyretmeye başladım.

Nereye gittiğimi ve sonumun ne olacağını bilmeden...

SİYAH MEŞALE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin