28: The Letter

4.8K 416 1.4K
                                    

Harry aynanın önünde gömleğinin düğmelerini iliklerken evin kapısının açıldığının farkında bile değildi. Telefondan açtığı kısık sesli La Vie En Rose'u dinliyordu, heyecanını yatıştırmanın en kolay yolu olarak hep bunu dinlerdi.

Louis onun haberi olmadan eve girse de içeriye girerken adım seslerinin duyulduğundan emindi. Bu yüzden hiç çekinmeden yatak odasına girdi, boy aynasının önünde kendisini izleyip ceketini düzelten sevgilisinin arkasına geçip kollarını ona sardı. "Selam."

"Selam." dedi Harry sırıtarak ona yaslanırken. "Nasılım?" 

"Harikasın, bebeğim." 

"Gidiyor muyuz?"

"Evet, hemen gidiyoruz." Louis onun boynuna arka arkaya öpücükler bırakırken burnuna ferah manolya kokusunun gelmesiyle gözlerini kapattı. Aslında hiç de evden çıkmaya niyeti yoktu ama Harry ile sonunda gerçekten araları tam anlamıyla düzelmişken onu yemeğe çıkarma konusunda da kararlıydı, bunu yapması gerekiyordu. Bu yüzden kendini dizginleyip geri çekildi, yavaşça onun elini tuttu. "Ne kadar güzel olmuşsun..."

"Siz de epey çekici görünüyorsunuz bayım." dedi Harry gözleriyle onun takım elbisesini işaret ederek. "Şık bir yere mi gidiyoruz?"

"Yeni bir restoran açılmış ve yemeklerinin harika olduğunu duydum. Ben de hemen rezervasyon yaptırdım. Biliyorsun, daha sevgili olarak doğru düzgün bir yemeğe bile çıkmadık."

Harry "Bu bir randevu mu?" diye sordu ve omzuyla onu ittirdi. Louis onun bu hareketine güldü. "Evet, bunu üniversitede yapmamız lazımdı. Akşam yemeği, sinemada öpüşme ve sonra eve dönme. Ama kocaman adamlar olduğumuz için sinema kısmını sokakta biraz yürüme olarak değiştirdim. Uygun mu?"

"Tamamen uygun."

"Harika." Louis onun telefonunu yataktan aldı, şarkıyı durdurdu ve telefonu Harry'nin pantolonunun cebine koydu. Ardından onunla birlikte dış kapıya yöneldi. Evden çıkmadan önce anahtar almayı da ihmal etmedi, gecenin sonunda tekrar Harry ile birlikte eve dönmeyi ve onunla uyumayı istiyordu.

Güneşin daha yeni yeni battığı saatlerdi, bu yüzden gökyüzü hala maviydi. Hava ocak ayının sonuna yakışır derecede soğuktu, bu yüzden üstünde ince saten gömlek ve takım elbisenin ceketiyle dışarı çıkmış olan Harry'ye dönüp "Üşüdün mü?" diye sordu.

"Şimdilik hayır."

"Mont giymeliydik, ikimiz de çok salağız."

"Arabayla gideceğiz ve kapalı alanda olacağız, sorun yok Loubear."

Louis yine de ikna olmadı, bunu yapınca onu ısıtabilirmiş gibi tek kolunu ona sıkıca sardı. Araba çok uzakta değildi, bu yüzden gidene kadar çok fazla üşümediler. Ama arabaya biner binmez Louis'nin ilk işi ısıtıcıyı çalıştırmak, koltuk ısıtmalarını açmak oldu. Harry ise arkasına yaslandı, Louis'nin bir elini tutup ısıtmayı amaçladı.

Cumartesi günü olduğu için işe gitmemişlerdi, ama Louis'nin başka işleri olduğu için daha yeni buluşuyorlardı. Harry'nin günü de evde dosya okumakla geçmişti. Uzun bir aradan sonra işe başlamak çok zordu. Hem iş arkadaşlarına haftalardır nerede olduklarını açıklamak, hem de bu süreçte biriken işleri yetiştirmek yormuştu. Ayrıca yeni yayın koordinatörüyle tanışırken de çok canı sıkılmıştı. Louis'nin o işe yüzde yüz yakışacağını biliyordu, yayın koordinatörü olmayı Louis'nin hak ettiğini biliyordu. Aralarındaki sorun yüzünden onun bu fırsatı kaçırmış olmasına üzülüyordu.

Aklını bunlardan uzaklaştırmaya çalışıp pencereden dışarıya baktı. Doğru düzgün kar yağmamıştı, yerlerin bir kısmı beyazken bir kısmı açıktaydı. Harry bir an önce yaz ayının gelmesini istiyordu. Belki Louis ile ilk defa sevgili olarak tatile çıkarlardı. Daha önce tatillere gittikleri olmuştu ama bu ayrıydı; aynı yatakta uyuyup aynı banyoyu paylaştıkları, havuzda birlikte vakit geçirip sahilde beraber güneşlendikleri bir tatil istiyordu.

BITTER LOVEWhere stories live. Discover now