18: Chocolates and Kisses

6K 491 1.7K
  • इन्हें समर्पित: moonyswtrs
                                    

Harry dudaklarının üzerinde o hafif baskıyı hissettiğinde kalbinin atışını kulaklarında on kat daha yüksek sesle duyuyordu. Saniyelerce tepki veremedi. Ama Louis o kadar sabırlı, o kadar anlayışlıydı ki onu hiç zorlamadı. Dudaklarının üstüne ufak ufak öpücükler bıraktı. Elleri yavaş yavaş onun belini okşamaya devam ediyordu. 

Harry içinde daha fazla saklayamadığı tutkuyla dudaklarını araladı. Başı dönüyormuş da her an düşebilirmiş gibi onun kollarına tutundu. Sıcak bir öpücükten çok daha fazlasını hissediyordu. Dudaklarına değen dudaklarda nefes kesecek türden afrodizyak vardı, aynı zamanda nefes verecek oksijen. Gökkuşağındaki her bir rengin tadını alıyor gibiydi, tüm bulutlara dokunuyor ve her tür çiçeğin kokusunu duyuyor gibi...

Kapattığı gözlerinden yaşlar süzülürken bu kadar çok ağladığı, normalde hiç sızdırmadığı duvarlardan oluk oluk duygu akıttığı için kendisine kızdı. Utanmak, kaçmak, felaket senaryoları kurmak istemiyordu. Neden her normal insan gibi anın tadını çıkarmak yerine ağlıyordu?

Louis dudaklarını ayırırken ellerini onun belinden çekti, yüzüne yerleştirdi ve gözyaşlarını sildi. "Ağlayınca da ayrı tatlı oluyorsun." dedi hafif bir tebessümle. "Emin ol, elimden gelse şimdi ben de ağlarım."

"Daha fazla gözyaşı istemiyorum." dedi Harry boğuk sesiyle. Yıllarca gizli gizli ağlamıştı, şimdi tam anlamıyla olmak istediği yerdeyken artık gözyaşı dökmeyi kesmesi gerekiyordu.

"Ben de istemiyorum, bebeğim." Louis onun yanağını öpüp geri çekildi. "İçeri girelim mi? Burnun da kızardı bak, üşüdün sen."

Harry kendisinde onun yüzüne bakacak cesareti bulamadığı için gözleri hemen yere çevirdi. "Şey... Annem buraya bakıyor mu?"

"Evet, babanla birlikte bizi izliyorlar. Annenin suratında da hoş bir sırıtma var ayrıca." Louis onun utançtan huzursuzca kıpırdandığını görünce gülümsedi. "Hadi sen git, ikimize taksi çağır. Ben annenlerle konuşurum, yalnız kalmak istediğimizi söylerim."

"Tamam." Harry o kalabalıkta kaybolan kısık sesini düşünemeyecek kadar heyecanlıydı. Ne ailesine ne de Louis'sine döndü, başını hiç kaldırmadan terastan salonun içine girdi. 

Louis onun arkasından bakarken sırıtıyordu. İlk fırsatta onu tekrar öpecekti, tepkisini görmek istiyordu. Yakında onun da utanmayı bırakacağını, her şeyin rayına oturacağını biliyordu ve o günler gelmeden önce utangaç Harry'nin tadını çıkarmak istiyordu. Loubear'ın Hazzy'si utangaç Harry'ye hiç benzemiyordu çünkü.

Düşündükçe sırıtması daha da büyürken Anne ve Robin'in yanına gitti, başıyla selam verdi. "Merhaba. Çok güzel bir davet gerçekten."

"Oğlumu nereye kaçırdın?" diye sordu Robin gülerek. Bunun üzerine Anne kıkırdadı, Louis de tebessüm etti.  "Durumu benimsemekte zorlanıyordu zaten, bir de şey olunca..."

Anne "Bir de sen onu öpünce..." dedi şey kelimesinin yerini doldurabilmek için. Pekala, şimdi Louis de utanmaya başlamıştı işte.

"Evet işte, öyle... Sizden utanınca, içeri girmek istedi. Eğer müsaade ederseniz, davetten erken ayrılıp biraz hava almak istiyoruz."

Anne onu tanıdığı ilk günden beri Louis'nin en çok bu kibarlığını severdi. Herkese karşı saygılıydı, kelimelerini çok düzgün seçiyordu. Yine özenle kurduğu cümlesi, içinde tamamen saygı barındırıyordu, bu yüzden Robin ve Anne birkaç saniyeliğine göz göze geldikten sonra Anne "Elbette. Keyfinize bakın." diye cevap verdi. 

Louis onların içinin rahat etmesi için eve dönmeden önce biraz yürüyüş yapabileceklerini ve gidebilecekleri yerleri söylerken Harry dışarıdaydı. Salonun giriş kapısındaki korumalardan bir taksi çağırmalarını rica etmişti, taksiyi ve Louis'yi beklerken de bir ağaca yaslanmış etrafını izliyordu. 

BITTER LOVEजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें