26: Seven Days

4.2K 417 655
                                    

Güneş ışıkları perdeyi bile aşıp gözlerine kadar ulaşınca Harry yüzünü buruşturdu. Zaten aralıksız ağlamaktan artık gözleri ağrıyordu, bir de güneşin saldırısı için hiç uygun zaman değildi. Gözlerini ovuşturmak içini hareket edeceği sırada parmaklarının kenetlenmiş olduğu diğer eli gördü. Louis sahiden gelmiş miydi? Gördüğü şey rüya değil miydi?

Yattığı yerde biraz hareket ederek arkasına döndü ve onu gördü. Üzerinde beyaz ince tişörtü, altında gri eşofman altı vardı. Gözlerinin altı şişmişti, onun da ağlamış olduğu belliydi. Yine de uyurken huzurlu görünüyordu, yüzü gevşemişti. İkisinin üstüne sonradan örtülen battaniyeye bakılırsa, Shane ya da Christy onları uyurken görmüş olmalıydı.

Harry buna hiç ama hiç hakkı olmadığını bilse de ona yaklaştı. Başını onun boynuna gömdü, kolunu ona sardı ve nefessiz kalacağını bile bile iyice sokulup sıkıca sarıldı. Koskoca yedi günün acısını tek nefeste aldığı kokunun silebilmesi cidden mucizeviydi.

Bir süre gözleri kapalı şekilde öylece uzanıp bu kadar günden sonra ilk kez huzurla nefes alabilmenin tadını çıkardı. Boğazındaki sızlama hala orada duruyordu, her an tekrar ağlayacak gibiydi. Kirpikleri onun boynuna değip de rahatsız etmesin diye başını yavaşça geriye çekti. Louis neden gelmişti ki? Kendini zehirli sarmaşıktan kurtarması gerekirken ne diye gelip ona sarılıyordu? Niye onunla uyuyordu, neden onsuz bir hafta bile yaşayamadığını söylüyordu?

"Neden beni seviyorsun?" diye mırıldandı. Sesi o kadar kısıktı ki, neredeyse nefes alış verişi bile daha gürültülüydü. Elini kaldırıp onun yüzüne dokunmak istese de cesaret edemedi. Başı onunkiyle aynı hizada, ona dönük şekilde uzanıp yüzünü incelemekle yetindi. Yastığa yayılan saçlarına, kirpiklerinin gölgesine, çizgi halini almış dudaklarına bakarken gözyaşlarının içinde gülümsedi. Onu daha ne kadar fazla sevebileceğini bilmiyordu, sevdiği kadarı bile Louis için az kalırmış gibi hissediyordu. Daha çok sevilmesi lazımmış gibi...

Aradan geçen dakikalardan sonra Louis yavaş yavaş gözlerini açtı. Refleksel bir şekilde sırtüstü yattı, kolunu gözlerine siper ederek güneşten korunmaya çalıştı. Oysaki güneş ışığının altında çok güzel görünüyordu. 

Harry ayağa kalktı, günlerdir sadece uzandığı için kaslarının ağrıyor olmasını umursamadan pencerenin önüne geçti ve tüm perdeleri kapattı. Yatağa geri dönerken göz ucuyla baktığı aynadaki yansıması içler acısıydı. Yine de görünüşüne kafayı takmakla uğraşamayıp yatağa çıktı, uzanmak yerine bağdaş kurup oturmayı tercih etti. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu, bu yüzden sadece sessizce yastık kılıfının desenini inceledi.

"Konuşmak istiyorum." dedi Louis. O da dirseklerinden destek alarak doğrulmuş, sırtını yatak başlığına yaslamıştı. "Bana anlattıkların hakkında..."

Harry hızlıca "Her şeyi söyledim, hiçbir şeyi gizlemedim yemin ederim." diye araya girdi. Aklına gelen ne varsa anlatmıştı.

"Biliyorum. En azından Martha yanıma geldiğinde, bundan daha da emin oldum. Sana genellikle yemeğimi yeyip yemediğimi ya da bir problemim olup olmadığını anlatıyormuş. Bir kere telefon konuşmamı dinleyip sana anlatmış, sen de ona kızmışsın. Sadece ara sıra görüştüğüm biri var mı diye soruyormuşsun, onun dışında özel hayatıma tamamen karışmak istememişsin. Böyle dedi."

Harry kendisiyle ne kadar çok çeliştiğini biliyordu. Hem onun hayatını tamamen yönlendirmişti, hem de tek sorun buymuş gibi Lottie ile olan telefon konuşmasını dinledi diye Martha'ya kızmıştı. "Bu yaptığım diğer şeyleri değiştirmiyor ama."

"Şimdi şu soruma gerçekten dürüstçe cevap vermeni istiyorum." dedi Louis, biraz daha dik şekilde oturdu. "Birine- yani şey," cümleyi nasıl söyleyeceğini bilemediği için duraksadı. "Ben anlattığın her şeyi çok düşündüm; bahsettiğin herkesin bir suçu vardı, sen onların suçlarını şey yapıyordun..."

BITTER LOVEOnde histórias criam vida. Descubra agora