25: One Week

3.8K 424 1K
                                    

Harry bir haftadır devam eden ölene kadar yatağından çıkmama rutinini sürdürürken gözleri ve burnu ağlamaktan kıpkırmızıydı. Son günlerde artık kalbi acıdan uyuşmaya başlamıştı, hala gözlerinden yaşlar akıyor olmasına rağmen içindeki o çığlık atma isteği yok olmuştu. Hayatın neye benzediğini bile bilmiyor gibiydi. Yaptığı tek şey ağlamak ve uyumaktı. 

Louis ile Roma'daki o geceden beri hiç konuşmamıştı. Louis onu odada bırakıp Londra'ya dönerken Harry onun ne kadar haklı olduğunu biliyordu, onu hayal kırıklığına uğrattığını biliyordu, aralarının asla düzelmemesi gibi bir ihtimalin varlığını da biliyordu. 

Ama o an hiçbir şeyi ölçüp tartacak halde değildi. Sadece otel odasındaki yatağına oturup boş bakışlarla etrafını incelemişti. Ölümcül sessizlikle geçen beş dakikadan sonra komodinde duran kadife kutuyu ve içindeki yüzüğü görünce hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Ayağa kalkıp da odadaki tüm masaları devirecek mecali yoktu, fiziksel tüm yeteneklerini kaybetmiş gibi öylece oturarak ağlıyordu.

Ağlamaktan bitap düşüp uyuyakaldığı o gecenin ertesi günü hemen tüm eşyalarını toparlayıp ilk uçakla Londra'ya döndü. Kendini hiç iyi hissetmiyordu ve acıdan ölecekse de bunun bir otel odasında değil kendi evinde olmasını tercih etmişti. Ne İtalya'daki iş sunumunu tamamlayabilmişti, ne de Londra'ya gelince şirkete gitmişti. İşten atılmış bile olabilirdi ama bunu düşünemeyecek kadar acı doluydu.

Christy onu defalarca arayıp ulaşamayınca bir yanlışlık olduğunu anında sezmişti. Louis'ye sormak istemişti fakat Louis de iş yerinde değildi, dolayısıyla hemen yedek anahtarlarını alıp Harry'nin evine koştu.

Harry İtalya'dan döner dönmez yatağına uzanıp ağlamaya başlamıştı. Christy'nin de o eve girince gördüğü ilk şey bu oldu: Yatakta kıvrılmış, eline aldığı yüzük kutusuna bakarak ağlayan Harry. Arkadaşının yanına hemen oturup neler olduğunu sorsa da, o günün gece yarısına kadar Harry tek kelime etmedi.

Sonunda, Christy oturur vaziyette neredeyse uykuya dalacağı sırada Harry ağlamayı kesip öylece tavanı izleyerek "Evlenme teklifi etti." dedi. "Hayır dedim ve her şeyi anlattım."

Genç kadının o an söyleyebildiği ilk şey "Her şeyi mi?" oldu. Christy'nin gazla zehirlenme gibi aşırıya kaçan şeylerden haberi bile yoktu, buna rağmen dehşete düşmüş ve panik haline bürünmüştü. 

Harry başka tek kelime edemedi. Ağlamaya, eskiden yaptığı tüm o şeyleri düşünmeye devam etti. Bir gün her şeyi kendi iradesiyle itiraf edeceğini asla tahmin etmemişti. Sonsuza kadar saklayabileceğini de düşünmemişti. Aslında bunun hakkında hiçbir zaman tam anlamıyla düşünmemişti.

Önceleri, Louis ile birlikte olabileceğine ihtimal bile vermiyordu. Bu çaresizce kabulleniş onu çok kötü etkiliyordu. İnsanlara şantaj yaparken ya da birilerinin başını belaya sokarken hiçbir şey hissetmiyordu, çünkü o çaresizliğin verdiği öfke diğer tüm duyularını yok ediyordu.

Ama hiç beklemediği bir şekilde Louis'nin sevgilisi olma şansını yakalamıştı. Onunlayken hissettiği çiçekler ve kelebekler o kadar güzeldi ki, artık eskiden yaptığı herhangi bir kötülüğü yaparken kendini bin kat tuhaf hissediyordu. Rahatsız oluyordu çünkü Louis'ye layık olmadığını kabullenemiyordu, tedirgin oluyordu çünkü Louis onu yakalarsa neler olur kestiremiyordu. 

Planı yavaş yavaş elini bu tip işlerden çekmek, artık gerçekten Louis'ye yakışacak iyi bir insan olup herkes gibi normal yaşamaya başlamaktı. Tüm dengeleri bozan şey o evlilik teklifiydi. Harry'nin olası tehlikeler için hazırladığı yedek planların hiçbiri bu evlilik teklifine uygun değildi. O an ilk defa beyniyle değil, kalbiyle hareket etmesi gerekmişti.

BITTER LOVEWhere stories live. Discover now