❄31❄

761 94 28
                                    

"Bayan Park Chaeyoung.." dedi son kez , derin bir nefes alıp kafasını iki yana salladı önündeki dosyalara ve test sonuçlara bakarak kafasını iki yana salladı.

"Sandığımızdan az zamanımız kaldı" çantamın sapına tutunan ellerim daha da sıkılaştı. Kuruyan dudaklarımı da ıslattıktan sonra başımı sallamakla yetindim ve ayaklandım. Doktora, gülümseyerek elimi uzattım.

"O zaman, tekrar görüşeceğiz" dedim ve güler yüzle tokalaşmayı tamamladıktan sonra odadan çıktığım anda yüzümdeki gülümsemem aniden yok oldu.

Güçlü durmam lazım.

Güçlüyüm, bedenim öyle olmasa de beynim güçlü olmalıydı, öyle olmak zorundaydı.

Çalan telefonum hala hastanenin ortasında olduğumu fark ettirince hızlıca çıkışa doğru ilerlerken kimin aradığına baktım.

Beklemediğim bir isim olunca telefonumdaki saate baktığımda gözlerim büyümüştü.

Zaman neden bu kadar çabuk geçti?

Hızlıca hastaneden çıktıktan sonra otobüs durağına bir göz attım. Fazla para harcamamam gerekiyordu ama bir yandan da zaten geç kaldığım yere otobüs bekleyerek daha fazla geç kalamazdım. Bu resmen ölümümü imzalamak olurdu.

Ben ciddiyim, resmen imzalardım.

Taksiyi çevirip bindiğimde konumu hemen söyleyip çabuk olmasını dile getirdikten sonra çantamdaki suyu çıkarıp içtim. Önüme gelen saçı geriye çektikten sonra alnımdaki teri sildim.

Az kalmıştı, yazın gelmesine,mezun olmama. O zamana kadar dayanmalıydım. Dayanmam gerekiyordu, güçlü olmam lazımdı.

Umarım bedenim beni yanıltmaz...

Gelmemiz gereken yere geldiğimizi belli eden taksi şoförüne gereken parayı ödedikten sonra hızlıca araçtan indim ve kafenin önünde durup içeri baktım.

Çok fazla müşteri vardı ve aynı zamanda patron geç kaldığım için çok sinir olmalıydı. Bugün kesin haşatım çıkacaktı , buna eminim.

Daha fazla vakit kaybetmeden içeri girdiğimde kasiyerdeki Jisoo unni gözlerini bana çevirdiğinde gözlerini büyülttü ve ellerini salladı. Bu açıkça 'çabuk ol yoksa patron ağzına sıçacak' demekti.

Yine hızlı olan adımlarımı bu sefer mutfağa yönlendirdim ve içeri girdiğimde elinde tabaklarla bana bakan Jennie unni ile karşılaştım.

"Hadi hadi!" deyip yanımdan geçip gittiğinde üzerimdeki okul üstümü hemen değiştirdim ve formamı giyerek isim kartımı taktım, açıklan saçlarımı arkadan toplayıp başıma da şapka taktım.

Tanınıyordum artık, bugün çok kişinin bakışlarına maruz kalmıştım. O haber bütün dünyanın dilindeydi. Tanınmamak mümkün değildi. Dünyaca ünlü grubun vokali Park Jimin'in skandalı başlığı altındaydım, neden tanınmayım ki?


"Masa 32" deyip elime tabak tutuşturan Jennie unni diğer tabakları alıp mutfaktan çıkmıştı bile.

"Hadi bakalım Rosé , bunu yapabilirsin. "

Korkuyordum , korktuğum şey tanıdıktan sonra linçe uğramak değildi, eğer uğrarsam Jimin'in nasıl canının yanacağından korkuyordum.

Bana ne olursa olsun umrumda değildi, ama Jimin'in umrundaydım. Bu yüzden dikkatli olmam gerekirdi.

" Buyrun , yemeğiniz." Dediğim de masadaki dirsekler geriye çekilmiş elimdeki tabakları koymam için yer açılmıştı .

"Afiyet olsun , başka bir isteğiniz var mıydı?"

"Hayır teşekkürler " diyen kadına başımı eğdim ve geri çekildim. Masadan kalkan diğer ikiliyi gördüğümde masadaki bulaşık ne varsa hepsini üst üste koymuş ve elime alarak mutfağa ilerlemiştim .

Mutfağa girdiğinde elimdekileri tezgaha bırakarak bulaşıkçı kadına çıkardım.

"Patron bir şey dedi mi?" Ellerimi havaya kaldırıp iki yana salladım.

"Aman aman, ağzına kurban olayım ağzına alma " neredeyse mutfaktaki herkes gülmüştü bu dediğime.

Patron iyi bir adamdı, Bu kafede çalışan kaç tane insan varsa hepsiyle iyi anlaşıyordu. Özellikle de benimle. Ona amca diyebileceğim kadar vardi . Tabi bu iş dışı geçerliydi. O kadar iyiydi fakat konu işe gelince disiplinli oluyordu .

Yani sakın geç kalma!

"Masa 5'in yemeği hazır!"

"Yeni bir müşteri var !"

Jisoo unni ile aşçı aynı anda konuşunca Jennie unni ile birbirimize baktık.

"Ben müşteriye bakarım" aramızda anlaştıktan sonra o yemekleri götürmeye bende gelen müşterinin siparişini almak için masaya gitmek için mutfaktan beraber çıkmıştık.

Kalabalığa tekrar geri dönünce şapkamı eğdim ve gitmem gereken masaya ilerledim. O sıra cebimden not defterimi ve kalemimi çıkardım ve kalemimin ucuna basarak yazmaya hazır haline getirdim.

"Buyrun efendim, ne istersiniz?"

"Seni" kaşlarımı çatmama sebep olan şey verdiği cevap kesinlikle değildi.

"Sen, ne , burda , nasıl?" dedim havadaki elim yere düşerken.

"Asıl senin burada ne işin var Rosé?!"

Bu aralar fark ettiyseniz daha sık bölüm atmaya başladım fakat ben ne okuyan görüyorum ne de bir yorum.

Açık olmak gerekirse her oy veren en az 1 kere yorum atamıyor mu? Bölüm hakkında bir şey diyemiyor mu?

Sadece yb demekle yetinebiliyor muyuz?

Peki , siz bilirsiniz.

Zaten hikayeyi bitirmeye yöneliyorum şuanda. Merak etmeyin. Bir kaç bölüm daha dayanın az kaldı finale .....

Cʀʏsᴛᴀʟ Sɴᴏᴡ ❄ Park Jirosé ✔Where stories live. Discover now