Dokuzuncu Bölüm-Dördüncü Kısım

45.1K 1.8K 192
                                    

Bora şirketteki odasına girince onu bekleyen herkes -Abdi dışında herkes ayağa kalkmış, o oturunca tekrar oturmuştu. Karazahit sıkıntılı bir şekilde iç geçirdi. Abdi Çetiner'in meraklı bakışlarına maruz kalırken, sinirli bir şekilde kendini sorgulamaktan alamadı. "Bu adamı neden hala öldürmüyorum, hiç bilmiyorum!"

Abdi boynunu kıtlatırken sırıtıyordu. "Hayatında bana bayılan bir kadın var."

Bora, Hazer'i hatırlamasıyla yüz ifadesi keskinleşti. Deri koltuğuna oturup dirseklerini masasına yasladı. Eline geçirdiği gümüş kalemini evirip çevirirken isteksiz bir şekilde Abdi'nin yüzünü inceledi. Hazer bu kadar üzülüyorken o burada yasını tuttuğu adamla konuşuyordu, ne büyük bir zalimlikti. "Benden cenaze işlemlerini başlatmamı istedi. Mezarının başında da servi ağacı olsun dedi."

Abdi'nin çenesi kasıldı. Başını eğdi, uzunca bir süre konuşmadı. Şu servi ağacının aralarında büyük bir anlamı olduğu açıktı. Bora, Abdi nihayet kendini toparlayıp başını kaldırdığında, yüzünün renginin attığını, göz bebeklerinin akmayan yaşlarla parladığını gördü. Nedense Abdi'de Hazer'in sevgisini hak etmeyecek tek bir şey bulamadı. Bora Hazer'i çok seviyordu. Annesinden sonra bu kadar yürekten sevdiği, değer verdiği başka bir kadın olmamıştı. Ve sevdiği kadının değer verdiği adamı kıskanmakta ona göre gayet olağandı. Ancak Bora Abdi'ye verilen değeri kıskanırken ona bu yüzden kızabileceğini, onu bu sevgiyi hak etmemekle suçlayabileceğini düşünmüştü. Ne yazık ki düşündüğünü uygulamakta sorun yaşıyordu. Abdi Hazer'i her şeyden, herkesten çok seviyordu. Hatta kendinden bile çok. Öyle ki, Kabil'in tehlike boyutunun Hazer'e zarar vermeyi geçip onu öldürmeye kadar götüreceğini sezmesi, onu Kabil'i satmaya itmişti. Başka şartlar altında olsa Abdi İzmarit'le asla anlaşmaya varmaz, gerekirse onu oracıkta öldürür, ne olursa olsun Kabil'in şah damarını söküp onu kolayca harcadığı için cezalandırırdı. Genç adamın şu an yaptığı en zor olandı, nefsine zor gelendi. Bu yüzden onu takdir etmekle ondan nefret etmek arasında gidip geliyordu.

"Onu morga mı götürdün?" Bora sorusuna olumlu yanıt verince merakla yeni bir soru sordu, "Ne dedi?" Bora'nın cevap vermesini beklemeden, hayıflanarak dizini dövdü."Bunu ona yapmamalıydık. Zaten kendini zar zor toparladı. Hayatındaki bütün adamlar onu mahvedip durdu. Acıdan delirmesinden korkuyorum." Abdi'nin en çok kendine kızdığını görebiliyordu. Tuhaf bir şekilde ona bu kızgınlığı bitirmesini sağlayacak sözler ararken buldu kendini.

"O güçlü bir kadın."

"O güçlü falan değil! Savunmasız. Acısını yalnız yaşamayı seçiyor diye onun güçlü olduğunu mu sanıyorsun? Artık kendine değer vermeyi bırakmış göremiyor musun? Başkaları için yaşıyor... Böyle giderse kendini akıl hastanesinde bulacak. "

Hazer'in morgdaki çığlıklarını hatırlayınca kabullenerek başını salladı, "Haklı olabilirsin. Saatlerdir durmadan ağlıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum."

Abdi, gözleri boşluğa düşerken aklındaki bütün kötü olasılıkları, itiraz edercesine başını sallayarak kovaladı. "Kendine zarar vermeyecektir, Alpay var. Ancak ölüm haberimin onda ciddi bir hasara yol açacağını düşünüyorum. Ona iyi bir psikolog bulmalıyız. Eskisi Kabil tarafından tehdit ediliyordu, adam her şeyi korkusundan yapıyor. "

Bora bu önerinin Abdi'den gelmesini umursamadı bile. Psikolog bulma görevini Eşref'e vermeyi düşünüyordu. Başını kaldırdı ve Eşref'le göz teması kurmak isterken karşısında oturan İzmarit'le göz göze geldi. Kaşlarını çattı, "Senin burada ne işin var İzmarit? Hasta mı edeceksiniz siz beni? Bu çirkin devle geze geze onun gibi bela mı olmaya karar verdin? Kabil'i huylandırmaya mı çalışıyorsun? Amacın ne senin?"

Kızıl AyazWhere stories live. Discover now