Sekizinci Bölüm-İkinci Kısım

52.8K 2.2K 143
                                    

Bora, Hazer'in isteği üzerine ilk karşılaştıkları yere getirmişti. Önce ilk büyük kavgalarını ettikleri sahilde uzun bir yürüyüş yapıp ardından kafeye girdiler. Cam kenarında bir masa bulunca geçip oturdular. Buraya iki kere gelmişti ve iki buluşmada karşısında heyecanla oturan bu tatlı kadınla gerçekleşmişti. Ama daha önce yaşananları bu defa unutturmayı umuyordu adam. Buradan kavga etmeden ayrılmak şu an için en büyük temennisiydi.

Hazer'e ne arzu ettiğini sorduktan sonra iki türk kahvesi ve iki porsiyon da pasta istedi. Siparişleri gelinceye kadar Hazer gün içinde ne yaptığından bahsetti kısaca. Bora da işiyle ilgili bir kaç önemsiz detayı kadına anlatırken siparişler geldi.

Kahvesini içerken genç adam, kadının ona olan ısrarlı bakışlarını umursamamaya çalıştı. Fincanı dudaklarına götürdü ve ağır ağır kahvesini yudumladı. Camdan görünen sahili seyretti. Göz ucuyla kadına baktı. Hazer ona bakmakta inat ediyordu. Sahili bir kaçış olarak gördü yine. Yürüyüşe çıkan insanları izlemekten sıkılarak tekrar Hazer'e dönünce, onu yine kendisini izlerken gördü. Kadının amacı neydi? Kaşlarını çattı. Fincanı masanın üzerine bıraktı.

"Bana bakmaya devam mı edeceksin?"

Kadın dirseğini masaya, yüzünü de eline dayamış hülyalı bakışlarla onu süzüyordu. Gözlerinin yeşilinde aşkın hareleri görünüyordu. Memnuniyetle kıvrılmış dudakları ve pembeleşmiş yanaklarıyla seyredilmesi gereken biri varsa o da şüphesiz Hazer'di.

"Hı hı."

Bora onun bu haline dayanamadı. Gülüyorken başını eğdi. Gamzeleri telaşsız bir şekilde gülümsemesini parantez içine aldı. Bunun kadını daha çok heyecanlandırdığını, onu daha çok seyretmek isteyeceğini hesap etmedi.

"Hazer, çocukluğu bırakır mısın artık?"

Kadın derin bir nefes aldı. Bunu yapmakta bile zorlanmış gibi duruyordu. Doğruldu ve iki elini masaya dayadı ve hüzünlü bir tebessüm yalayıp geçti dudaklarını. "Bırakamam, ben hiç çocuk olmadım ki." Omzunu silkmeyi ihmal etmemişti bir de.

Bora da hiç çocuk olamamıştı. Ama Hazer gibi bu yaşında bile nasıl çocuk olunur bilemiyordu. Genç kadın hiç değilse istediği gibi davranıyordu. Onun kadar hatta daha çok isterdi karşısındakini çocuk özgürlüğüyle seyretmeyi, ama yapamıyordu. Ona bakarken nefesi boğazına tıkanıyor, sebepsizce kalbi heyecanlanıyordu. Bu duygu karmaşasını saklamak için de otuz yaşında bir adamın kumarbazlığına ihtiyacı vardı.

Hazer çocukluğunu yaşayamamıştı, ama içindeki çocuğu da yitirmemişti. Çok şanslıydı...

"Acaba sen nasıl bir çocuktun?" diye sordu ansızın Hazer. Yeşil gözleri taze yaprakların arasından sızan bir ışık huzmesi gibiydi. Sanki gün ışığını gözlerinde süzüp adama sunuyordu. Ona baktıkça içi ısınıyordu.

"Hatırlamıyorum."

"Böyle bir adam olman için ne yaşaman gerekti Bora?"

"Bilmen gerekmiyor."

Hazer sessizce başını salladı. Kabullenerek kahvesini yudumladı. Pastasından bir parça alıp ağzına attı. Gözleri uzaklara gitti. Çok uzaklarda birileri onu tutsak etti bir kaç saniyeliğine. Sonra kadın bir kirpik kırpışıyla o daldığı derin okyanuslardan kendini kurtardı ve tekrar ana geri döndü.

"Bir keresinde çok ağladığımı hatırlıyorum. Gece. Kabus görmüş olmalıyım. Kabil annemi bir kere daha öldürmüştü zihnimde. Babamın kanlı sırtı bana dönük... Ağlıyorum. Çok ağlıyorum hem de. İçim hala üşüyor hatırladıkça. Avuç içlerim terli. Sırtım karıncalanıyor. Bir kabusta nöbetteyim. Kendi sayıklamalarımı duyuyorum. O halimi düşünüce... Gerçekten acınası duruyor olmalıyım diyorum. Karanlığın koynunda kimsesiz bir kız çocuğunun anne diye ağladığını işitiyorum.

Kızıl AyazWhere stories live. Discover now