Beşinci Bölüm-İkinci Kısım

48.1K 2.2K 130
                                    

Genç adam geç kalmıştı. Bu, kadını sevindirdi. O gelmeden masayı da hazırlayabilmişti çünkü.

Kapı çalınca aceleyle üzerindeki önlüğü çıkarıp mutafağa bıraktı ve aynadan saçlarını düzeltti. Giysileri yemek kokuyor mudur diye endişenlendi. Gidip değiştirmek için geç kalmıştı. Bora'ya kapıyı açtıktan sonra değiştirse o zaman da Bora ona olan duygularından şüphelenir miydi? Onun için süslendiğini düşünür müydü? Eğer düşünürse haklı çıkardı, zira kadının yapmayı düşündüğü tam olarak buydu. Adam kapıyı kıracaktı, bir an önce karar vermeliydi. Yüzünü buruşturdu. En iyisi değiştirmemeliydi. Girişe yaklaştı. Kapıyı açtığında yüzünde sakin bir ifade duruyordu.

"Hoş geldin Bora."

Hiçbir şey olmamış gibi davranmayacaktı. Hazer'i baştan ayağa sabırsız bir şekilde süzdü. Telefondaki o neşeli haylaz kadın neredeydi? Hazer Durukan Bora için kafa karışıklığından başka bir şey değildi. Ama peşini bırakmak yoktu. Kadının neden çelişkili ifadeler verdiğini öğrenmeliydi. Direkt konuya girdi, "O telefondaki hallerinde neydi? Şimdi karşındayım, bir de yüzüme bakarak söyle ne diyeceksen?"

Hazer kızaran yanaklarıyla adama arkasını döndü. "Mükkemmel bir zamanlama! Gel hadi yemek hazır!"

Bora kadının bariz bir şekilde ondan kaçmasını sevimli buldu. Sinsice gülerken başını eğdi. Hazer Durukan ilk defa kaçak oynuyordu. "Dengimmiş! Sen mi? Kuyruğunu kıstırıp böyle kaçarsın işte Sarı bela!" diye mırıldandı.

Onu takip ederek salona geçti. Kadının sofrası gösterişden uzak görünüyordu. Ne mum vardı masada ne de abartılı çiçekler. Hem neden olmalıydı ki? Bora bilmeden Hazer'in onun için özenmesini mi istemişti yoksa?

Yemekler nefis kokuyordu. Kadın, kızarmış bifteğin yanında, pirinç pilavı ve çoban salatası yapmıştı. Meze olarakta közlenmiş patlıcan yerini bulmuştu masada. Kabul etmeliydi bir saat içinde mükkemmel yemekler çıkarmıştı ortaya. En azından Bora'nın ağzına layık yemeklerin masayı süslediği bir gerçekti. Kadın nasıl bilebilmişti?

Sarışın kadının sesi heyecanlı çıktı, "Şöyle geç, sana servis yapacağım!"

Bora rahatlığını ortaya koyarcasına önce ceketini çıkarıp oturacağı sandalyeye astı. Ardından sandalyeye oturup yanan gözleriyle tabağını onu bekleyen kadına uzattı.

Hazer'in porsiyonları büyük tuttuğunu görünce müdahale etti. "Kurtuluşum olmasın diye mi öyle çok koyuyorsun? İtiraf et çabuk içine ne koydun şu yemeklerin?"

Bora'nın eğlenen sesi kulaklarına dolunca bir an deli gibi çarpan kalbiyle olduğu yerde kaldı. Kulak zarında cinler ve periler düğün yapıyordu sanki. Böylesine bir şölenden onu mahrum eden Bora'ya neredeyse bakışlarıyla sitem edecekti. İç geçirdi. Göz ucuyla onu süzen adama baktı. Bora nedense o gün fazlasıyla rahat görünüyordu. Daha önceki karşılaşmalarında Hazer'in heyecanla birlikte hissettiği o tedirgin edici hava yok olmuştu. Gergin değildi. Belki de etrafta kimse olmamasından dolayıydı. Zira otel odasında da onunla kusursuz bir şekilde ilgilenmiş ve Hazer onu sinirlendirmeyene kadar ona mesafeli davranmamıştı.

Şakacı bir sesle adeta şakıdı, "Zehirli dilime tahammül edebiliyorsun, bakalım yemeklerime de dayanabilecek misin? İçine ne koyduğumu tadarak anlayabilirsin."

Tabağı tekrar adama uzatırken mırıldandı, "Alkollü içeceklerden uzak durmaya karar verdim ve almamaları için tembihledim. O yüzden burada bulunmuyor, sana ikram edemeyeceğim için üzgünüm!"

Adam bariz bir kibirle güldü. "Üzülme, senin kadar alkolik değilim, içmesem ölmem!"

Pekala, ona imalarda bulunacaksa kendini şimdiden hazırlamalıydı Hazer. Çünkü adam gelmeyi kabul ettiğinden beri hayal ettiği bütün konuşmalar romantik konular içeriyordu. "Ben alkolik değilim!"

Kızıl AyazWhere stories live. Discover now