Yedinci Bölüm-İkinci Kısım

50K 2.4K 225
                                    

Hazer nefesini tuttu. Her yer karanlıktı. Uyumuş muydu? Gözlerini açtı. Beyaz bir tavana baktı bilinçsizce. Bir cam fanustaymış gibi hissediyordu. Nefes almakta zorlanıyordu ve nüfuz ettiği hava ona yabancıydı. En son Alpay'ı kursa yazdığını hatırlıyordu. Eğitmenle konuşuyordu, sonra İzmarit koşarak ona haber veriyordu. Kaşlarını çattı Hazer. İzmarit Bora'nın kapıda olduğunu söylüyordu ve aynı anda Hazer'in yüreğine bir korku yerleşiyordu. Sisli bulutlar arasında Alpay'ı eğitmenin kucağına bırakışı geldi gözlerinin önüne. O çaresizlik hala yüreğindeydi. Onu alıp saklaması için yalvarıyordu. Eğitmenin şaşkın yüzü cesur bir hal alıyor ve Alpay'ı alıp uzaklaşıyordu ondan. O anki umudundan izler yoktu şimdi. İzmarit onun bu kararına karşı çıkıyordu. O Alpay'ı alıp kaçmaları gerektiğini söylüyordu. Lanet olsun, adamın söylediklerine neden kulak asmamıştı? Hazer onu inatla dinlemiyor ve buradan uzaklaşması gerektiğini söylüyordu. Gidip Abdi'ye haber vermeliydi. Bora'yı hafife aldığını söylüyordu ona, İzmarit. Zaten sinirleri gerilmiş olan Hazer genç adama bağırıyor ve verdiği emri yerine getirmesini söylüyordu. Bora geliyordu. Ardından iri bir şeytan onun başını adamı eğlendirmek için suya sokup çıkarıyordu. Hazer o boğulma hissini yeniden yaşamasıyla derinden nefesler almaya başladı. Kulaklarında tanımadığı bir adamın sözleri yankılanıyordu. "Küçük beyi bulduk ağabey!"

Keskin bir çığlık attı. "Alpay... Alpay!!" Yataktan kalktı. Bu odayı tanımıyordu. Üzerindeki örtüyü attı. Telaşla ayağa kalktı, gözleri odada geziniyordu. Başı zonkluyor, boğazı ağrıyordu. Ama en çok kalbi... Kalbi paramparçaydı. Bora bunu ona nasıl yapabilmişti?

Odadan çıkmalıydı. Kapıyı açtı ve karşısına uzun bir koridor çıktı. Bir sağına baktı bir de soluna. Burası neresiydi?

Gözleri doldu. İçindeki umutsuzluk her geçen saniye biraz daha büyüyordu. Bora oğlunu nereye götürmüştü? Ya yeniden hasretlik girerse aralarına? Oğlunu yeni bulmuşken tekrar kaybetmeye dayanamazdı. Bora nasıl kıymıştı Hazer'e? Ondan oğlunu almaya nasıl cesaret edebilmişti. "Alpay?" diye bağırdı."Oğlum.."

"Hazer..." Koridorun ucunda kendisine yaklaşmakta olan Bora'yı görünce ona doğru koştu. Nasıl böylesine sakin kalabiliyordu? İşlediği büyük suça rağmen nasıl yüzüne bakma pişkinliğini gösteriyordu?

"Oğlum nerde ha, oğlum nerde?" Adamın gömleğine asıldı. "Neden yaptın? Bizi yine neden ayırdın?" Adam ona umursamaz bir ifadeyle bakınca dayanamayıp ona bir tokat attı. İçindeki hayal kırıklığıyla elinden gelse dünyayı adamın başına yakardı. Kadının hıncı el olmuş adamın yanağında patlamıştı. O bir anneydi. Yavrusu elinden alınmış, gözü dönmüş bir anne...

Bora dişlerini sıktı önce. Savrulan yüzünü doğrulttu ve yeniden kadının yüzüyle aynı hizaya getirdi. Kadın ondan bir sinir harbi beklerken o sakin duruşunu sürdürdü. Neden? Anlayışlı olmaya mı çalışıyordu? Onun anlayışlı tavırları yere batsındı, o oğlunu görmek istiyordu!

"Sakin ol, Alpay burada." Hazer'in ellerini tuttu. "Şimdi seni ona götüreceğim, ama önce sakin olmalısın. Sizi ayırmaya çalıştığım yok."

Hazer her ne kadar kaşlarını çatmış olsa da yüz ifadesi duruldu. Bora böyle ellerini tutup küçük bir tebessümle ona bakmaya devam ederse kıyametin aslında bir yalan olduğunu, gerçek cennetin bu dünyada olduğuna bile inanabilirdi. Hazer onu bu kadar severken adam onu incitmeyi nasıl düşünebilmişti, anlayamıyordu. Üstelik onu affetmeye bu kadar hazır olması onu öylesine incitiyordu ki... Karşısındaki adamın, aşkını hak etmediğini düşünmek..."Onu benden kaçırdın! Bunu bana nasıl yaparsın." diye itiraz edebildi en sonunda.

Bora fısıltıyla onu düzetti, "Sadece Onu kaçırmadım. İkinizi birlikte kaçırdım." Hazer boş gözlerle ona bakınca ekledi. "Evime hoş geldin Hazer Durukan."

Kızıl AyazWhere stories live. Discover now