Birinci Bölüm-Son Kısım

58.1K 2.5K 132
                                    

"Oğlum yaşıyor mudur Abdi? Sence bir yerlerde nefes alıyor mudur? Bir şeyler söylemelisin, çünkü artık umudum kalmadı."

Abdi gözlerini yoldan ayırmadan sigara paketinden bir sigara çıkardı, dudaklarının arasına aldı ve ucunun yanmasını bekledi.

Bebeğini bir kere bile göremeden kaybetmişti kadın. Bu konuda hep mahçuptu Hazer'e karşı; doğumdan sonra bebeğini sorduğunda ona nasıl cevap verdiğini, onun çığlıklarına nasıl dayanabildiğini bilmiyordu. Evet, genç adam çok insana kıymış, belki de çok can yakmıştı. Ama ömründe ilk defa böyle yakıcı bir acı görmüştü. Bir kadının, bundan da öte bir annenin bebeğinin kokusunu daha duyamadan yitirmesinin ne sonuçlar vereceğini ömür boyu unutamayacaktı.

"Kes artık şunu!"

"Abdi..." Genç adam kadının ne yaşadığını çok iyi hatırlıyordu. Onun böyle çaresizce adını çağırmasına gerek yoktu.

"Neden ağlıyor, Rezzan hanım?" Hazer'in odasına ait kapıyı açmaya çalışırken, Kabil'in kadınından bir cevap bekledi.

"Gögüslerindeki sütü sağıp çöpe döküyor, bunun nasıl hissetirdiğini tahmin edebilir misin?"

"Kızın bebeğini bul Abdi, çıldıracak görmüyor musun!" Sanki alımlı kadının bu sözlerini doğrular gibi kilitli odasında daha çok ağlamaya başlamıştı Hazer. Odadan gelen seslerden, eşyaları dağıttığını anlamıştı. Abdi günlerdir bebeği aradığını söyleseydi, Rezzan hanım ona inanır mıydı? Peki ya Hazer?

"Bu kapı hemen açılmazsa, kıracağım Hazer. Yanında olmama, acını paylaşmama izin ver artık!" Odadaki bütün sesler kesilmiş ve iki tarafıda kararsız bir şekilde bıraktıktan sonra kapının açılma sesi duyulmuştu. Sarışın kadının perişan halini dün gibi hatırlıyordu. Göz altları ağlamaktan şişmiş, göz akları kızarmıştı. Gözlerinin hırçın yeşilleri küskün bakıyordu. Dizlerinde derman kalmamış gibi yere çökmüştü aniden. Bir süre titreyen omuzlarından onun sessizce ağladığını görmüştü Abdi. Başını kaldırdığında birçok şey söyleyeceğini düşünmüştü Abdi. Belki ona kızacağını, hayal kırıklığını dile getireceğini... Lakin sadece "Abdi..." demişti. Sadece Abdi.

"Hala bir izine rastlayamadık, yaşadığına dair bir delil bulsak. Ama yok işte yok..." diye umutsuzca haykırdı kadın.

"Yaşadığına eminim. Onun bir bebeği öldürebileceğine inanmıyorum. Hem senin gibi gözü dönmüş bir kadını, ancak çocuğunun durdurabileceğini biliyor."

"Allah kahretsin, kime güveniyorsun?"

"Seni de öldürebilirdi ama yapmadı."

"Keşke yapsaydı... Keşke."

"Sanmıyorum. Eğer öyle olsaydı, neden seni evlat edineceğine kaldığın yurtta öldürmedi?" Hazer'in, muhtemelen yine saçma bulacağı teoriler üretmesini beklemeyerek konuştu, "Ne yapacaksın peki? Ömür boyu bebeğinin bulunmasını mı bekleyeceksin... yalnız bir şekilde?" Hazer başını eğdi ve parmaklarıyla oynamaya başladı.

"Ben de istiyorum, Abdi. Kalbimin yasını bitirecek biri gelsin istiyorum. Mutluluğa öyle açım ki... Ama bebeğim kayıpken olmaz! Onu düşünmediğim bir anım bile yok. Ya düşünsene... Bebeğimin gözlerinin rengini bile bilmiyorum. Neye benzer, nasıl bir şeydir, tahmin dahi edemem." İki dudağının arasından hasretin nameleri birleşti, yanık bir türkü gibi bağrından kopup geldi. "Ona bir kere bile oğlum diyememenin, ona annesinin sesini duyuramamanın burukluğu içimden nasil gider, Abdi?"

"Gitmez."

"Bazen içim katılaşıyor, diyorum ki keşke çekip vursaydı da bana en azından bir mezar yeri gösterseydi! Deseydi ki, ciğerin burada yatıyor! En azından göz yaşı dökeceğim yeri bilirdim. Belki o zaman ilk günkü gibi içim acımazdı böyle... Zamanla soğurdum, tam olarak unutamazdım belki ama eskisi gibi sızlamazdı yüreğim."

Kızıl AyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin