Bölüm 67: Esir

18.3K 1.3K 180
                                    

-Multimedia Andrew, Playlist: Bastille-Get Home.

Yorumları bekliyorum, iyi okumalar :)

Ensemde inanılmaz bir acıyla gözlerimi açtığımda ellerim bağlıydı.

Bunu, elimi enseme götürmek isteyip de götüremediğimde anlamıştım. Vücudumdaki tüm hücreler tehlike sinyalleri verirken nerede olduğumu kavramaya çalıştım.

İçinde bulunduğum oda aydınlık değildi. Yalnızca arkamdaki pencereden sızan yapay bir ışık vardı ama yine de daha önce hiç bulunmadığım bir yerde olduğumu anlıyordum. Soğuk bir zeminde duvara yaslanmış bir vaziyette oturuyordum ve kalın bir iple bağlanmış ellerim kucağımdaydı. Bileğime üç kez sıkıca dolanmış olan ip uzun zamandır bileklerimde olmalıydı çünkü ellerim uyuşmuştu ve her iki bileğimin iple temas eden yerlerinde yakıcı bir acı vardı.

Ensemdeki acıyı yavaş yavaş unutmaya başlarken kendimi, buradan kurtulmanın bir yolunu bulmaya odakladım. Ama buna büyük ölçüde engel olan şey, karanlıktı.

Bileklerimi ipten kurtarmak için uğraştım ama hiçbir etkisi olmuyordu.

Sol taraftan gelen sesi duyunca çığlık atmamak için kendimi tuttum. Bunca zamandır yalnız olduğuma inandırıyordum kendimi.

“Boşuna uğraşma. Sıkı bağladım.”

Doğru tahmin. Andrew.

“Çöz beni.”

“Dalga mı geçiyorsun?” dedi alayla. Karanlıkta göremesem de yüzünün aldığı ifadeyi az çok tahmin edebiliyordum.

“Hayır, oldukça ciddiyim ve şu iplerden kurtulduğumda-”

“Kurtulduğunda, ne?” diye sözümü kesti. “Beni yakacak mısın? Şu an dehşet içindeyim.”

“Tam bir aptalsın Andrew.” Dedim. “Bunda da oldukça ciddiyim.”

“Korkudan öleceğim.” Diye dalga geçtikten sonra odanın diğer ucuna doğru giden ayak seslerini duydum. Birkaç saniye sonra tam tepemdeki küçük ampul, odaya loş bir ışık yayınca gözlerimi kıstım. Işığa henüz hazır değildim.

Andrew, tahta kapının yanındaki sandalyeyi aldı ve önüme gelip sandalyeye ters bir şekilde oturdu. Kollarını sandalyenin sırt kısmına yaslayıp bana baktı. “Baş başayız.”

“Bir şey mi hissetmem gerekiyor?” dedim henüz alışkın olmadığım ışık gözlerimi acıtırken.

“Evet. Korku mesela.”

“Komik olma Andrew. Senden mi korkacağım?” dedim. “Eğer istesem bu iplerden yakarak kurtulamayacağımı mı sanıyorsun?”

“Denemeni görmek isterim.” Dedi sinir bozucu bir gülümseme eşliğinde. “Hadi.”

Bir terslik olduğunu şimdiden sezmiştim ama yine de o aşinası olduğum alevleri oluşturmaya çalıştım. Ama bir engel vardı. Sanki yolda ilerlerken saydam bir duvara çarpmış gibiydim. Ne kadar odaklanırsam odaklanayım, dans eden turuncu-kırmızı alevleri göremiyordum.

“Abrus.” Dedi Andrew beni dikkatle izlerken. “Mucizevî bir şey.”

“Ne?” dedim afallamış bir şekilde.

“Bileğindeki ipler, abrus özüyle yıkandı.” Dedi gururla. “Ayrıca bir miktar morfinle birlikte damarlarında da dolaşıyor.”

“Morfin mi?” dedim dehşetle. “Bana morfin mi verdin?”

“Evet,” dedi gayet rahat bir tavırla. “Sakıncası mı var?”

Gözlerimi devirerek, “Söylemekten sıkılmayacağım; tam bir aptalsın.” Dedim. “Beni asla bağımlı yapamazsın sen.”

Sakin Ol Clara.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin