Sakin Ol Clara.

139K 4.5K 1.5K
                                    

Evet, ilk hikayemle karşınızdayım, umarım beğenirsiniz:)

Bölüm 1: QUENTIN

Etrafımdaki uğultuları daha fazla duymamak için kulaklarımı tıkamak istedim ama onun yerine ayaklarımın altındaki pürüzsüz, altın rengi zemine bakmayı tercih ettim.

Etrafımdaki uğultular dedim, evet. Genellikle herkes, ‘Bu inanılmaz bir şey!’, ‘Ben bunun gerçek olduğuna inanamıyorum!’, ‘Mükemmel!’ gibi laflar ediyordu.

Buradakilerin çoğu birbirini tanıyordu ama benim burada tanıdığım tek kişi, kuzenim Daniel Brandon yanımda değildi, onu erkeklerin olduğu tarafa götürmüşlerdi. Açıkçası, etrafımdakilerin yaptığı gibi ilk günümden arkadaş edinmek gibi bir huyum yoktu. Çevremdekilerin benim gibi on sekiz yaşında olduklarını fark ettim.

Bizi az önce dondurucu soğuktan korumak için şatoya benzer bir binanın içine aldıklarında kızlar ve erkekler olarak ikiye ayrılmıştık. Tam karşımızdaki büyük duvarda duran devasa bir sembol ışıklandırılmış gibi parlıyordu. Ateş, su, hava ve topraktan oluşuyordu sembol. Sol bileğimin iç kısmını kendime çevirdiğimde duvardaki ateş sembolünün daha küçük bir versiyonunu gördüm. Önceden bunun bir doğum lekesi olduğunu sanıyordum. Ta ki buradan bir görevli kasvetli bir Pazar sabahı bizim evimizi ziyaret edene kadar. Shadow adlı eğitim merkezine kabul edildiğimi söylemişti. Hem de başvuru yapmadığımız hâlde. Üstelik böyle bir yerin ismini bile duymamıştım. Şimdiyse o Shadow denen yerin sınırları içindeydim.

Sol tarafa, erkeklere ayrılan yere baktım. O kalabalığın içinde Daniel’ı görmek zordu ama bir müddet sonra buldum. O da benim gibi kimseyle konuşmuyordu. Bakışlarını o devasa sembolün önünde konuşan iki kişiye dikmişti. Onun baktığı yere baktım. Bir kadın ve bir erkek. Erkek olan bizim eve gelen kişiydi. Yirmili yaşlarının sonunda gibi duruyordu. Bir eğitim görevlisi olduğunu söylemişti. Ama adını hatırlamıyorum. Anlattıkları arasında ilgimi ve dikkatimi çeken tek şey, benim bir ‘Quentin’ olduğumu söylemesiydi. Evimizin küçük oturma odasında annem, babam, ablam ve ben bu kelimeye bir anlam veremeyince kendi dillerinde, yani bu durumda artık benim de dilim oluyor, ‘ateşi yönetebilen’ anlamına geldiğini söylemişti.

Arkalardan bir yerden kulağıma ‘Quentin’ sözcüğü çarptı. Bir hafta öncesine kadar buna bir anlam veremezdim ama şu an her şey daha mantıklı görünüyordu.

Yanı başımda duran kız etrafına ölümcül bakışlar atıyordu. Çatık kaşlarının altındaki mavi gözleri insanı delip geçiyor gibiydi. Kendimi etraftan soyutlamış gibi görünmemek için birisiyle arkadaş olmayı düşünmüştüm ama kızın bana da gönderdiği o bakışları görünce vazgeçtim. Kollarını göğsünde kavuşturmuş sinirli bir şekilde parmaklarıyla ritim tutuyordu. Başımı diğer tarafa çevirdiğimdeyse ondan daha arkadaş canlısı görünen sarışın kızı gördüm. O da arkasına dönmüş, daha önceden tanıdığını düşündüğüm başka kızlarla konuşuyordu.

Böylece buradaki ilk arkadaşlık girişimim de başarısızlıkla sona ermiş oldu. Bunun için pek hevesli olduğum da söylenemez aslında.

Kendilerini eğitim görevlisi olarak tanıtan kişiler konuşmalarına başlayana kadar ben de etrafımı inceledim. Yüksek tavanlı, geniş bir giriş odasındaydık. Ayağımızın altındaki zemin gibi duvarlar da altın kaplamaydı. Tavandan sarkan renkli ışıklar burayı aydınlatmaya yetmiyordu ama buranın sahipleri ‘Quentin’ –bu kelimeye alışmak için daha çok kullanmam gerekiyordu- oldukları için çareyi minik alevleri havada uçuyormuş gibi görünen şamdanların üzerlerine yerleştirmekte bulmuşlardı. Kocaman bir salonu aydınlatacak kadar da alev yaratmışlardı. Bravo.

En sonunda orada konuşan iki görevli uğultulu kalabalığı susturdular ve sözü devraldılar. Erkek olan, adının Steve Rockney olduğunu, kadın olan da Julia Charner olduğunu söyledi. Üç yıl sürecek olan eğitimimiz boyunca okulu yöneteceklerini falan anlattılar. Evet, buraya okul dememizi istiyorlardı. Beni Londra’daki yaşamımdan koparmalarından önce de bir okulum vardı. Haftaya üniversiteye başlıyor olmam gerekiyordu.

Julia Charner, “Shadow’da dört bölümden oluşan bir eğitim sistemi kullanırız. Bunlar; Aer, Aqua, Solum ve Ignis’tir.” Dedi.  Zayıf, beyaz tenli ve uzun boylu bu kadının söyledikleri benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Sözlerine devam etti. “Hava, Su, Toprak ve Ateş’in Latince isimleri.” Ne tür bir eğitimden bahsettiklerinden emin değildim.

Uzun boylu ve oldukça karizmatik görünen Steve Rockney daha anlaşılır olacağını umduğum bir şekilde konuşmayı devraldı. Arkasında yanıp sönen, parlayan sembolün önünde oldukça etkileyici görünüyordu.

Kafamın içindeki ses, tüm amacımızın sadece belirli elementleri kontrol etmek olmadığını söylüyordu.

Sakin Ol Clara.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin