2. SEZON 2. BÖLÜM

2.9K 145 29
                                    

    X, başındaki ağrıyla gözlerini araladı. Yavaşça gözlerini daha da açarken odanın içine baktı; kimse yoktu. Kendisini aşırı yorgun hissediyordu, başını sağa doğru hafifçe çevirdiğinde başucundaki bir sürü çiçeği gördü; hepsinin üzerinde bir kart vardı. X, kendini biraz zorlayarak hafifçe doğruldu ve çiçeklerdeki notları tek tek kontrol etmeye başladı.


  

    İlk çiçek Chanyeol’dandı; yazdığı notu okuyup gülümseyerek çiçeği diğer tarafa koydu ve ikinciyi aldı. İkinci çiçeğin sahibi Kris’ti. Onunkisini de okuyup diğer tarafa koyduktan sonra kalan çiçeklerde çok fazla oyalanmadan sadece isim kısımlarına bakmaya başladı ; Kai, Xiumin, Tao, D.o, Chen, Baekhyun, Suho, Luhan ve Lay. Exo’dan gelen çiçekler sadece bunlardı. X’in yüzü düşerek diğer çiçeklerin arasında aramaya başladığı asıl beklediği ismi fakat çiçeklerin sahipleri SM’in diğer gruplarının üyeleri ve şirkette çalışanlardı.




  X, Sehun’u düşünerek tekrar uzandı. Aklı sürekli ondaydı; şuan nerede, ne yapıyor? Çok korktu mu? Sorularına cevap ararken aklına birden telefonu geldi, acaba neredeydi? Vücudunun güçsüzlüğünü hissettiği halde kendisini yavaşça kaldırarak odanın içindeki dolaba doğru yürüdü yavaşça. Dolabın kapağını açtığında bir çanta gördü, telefonunun çanta da olmasını dileyerek fermuarı açtı; telefon çantanın içindeydi fakat sarjı olmadığından kapalıydı. X, çantanın içinde şarj bulabilmek için çantayı olduğu gibi yatağın üzerine döktü. Çantanın içinden çıkan vakumlanmış bir poşetin içinde olan o geceki beyaz elbiseydi.



   X, elbiseyi poşetin içinden çıkardı, elleri titremeye başlamıştı. Bacakları da bedenini taşıyamıyor gibi olunca yatağın kenarına oturdu. Kendisine inanamıyordu; nasıl bunları yapabilmişti? Gözünü birden nasıl böyle karartabilmişti? Gözleri doldu, dönüştüğü bu canavarın sorumlusunun kim olduğunu gayet iyi bilse de şu durumdayken kimseye nefret kusmak istemiyordu, bu yüzden elbiseyi tekrar poşetin içine sıkıştırarak gözyaşlarını sildi. Yatağın üzerine tekrar baktı; başka bir şey gözükmüyordu. X, o geceye dair her şeyi unutmak istediğinden elbisesinin olduğu poşeti alıp ayağa kalktı ve odanın içindeki çöp kutusunu açarak, içine koydu.


    Çantanın içinden tek çıkan elbise ve telefondu. Elbiseyi de çöpe atınca çantanın içi bomboş kaldı. X, boş çantayı yere attı ve hiçbir işe yaramayan telefonunu başucuna koydu. Odanın içinde tek başına canı sıkılmıştı, Sehun’a da ulaşamıyor, ondan bir haber alamıyordu. Gelen giden kimse de olmadığı için birisine de soramıyordu. Bir an aklı LSM’e gitti. Doktorlar gözünü ilk açtığında “Eşine haber verelim” gibisinden bir şey demişlerdi, hatırlıyordu. Fakat LSM’i hiç görmemişti, haber de almamıştı. Birden onu da merak edip, esnemeye başladı…



   X, düşünürken uyukladığını odanın içinden gelen seslere gözünü açınca anladı. Başında iki hemşire vardı. X, onları görünce heyecanlanıp hemen gözlerini açtı .


-Beni ziyarete gelen oldu mu hiç?



Hemşirelerin ikisi de X’e tuhafça bakıp gülümsediler. X, niye böyle baktıklarını anlamaya çalışsa da başaramadı.


-Genelde hastaların ilk sorusu “Ne zaman taburcu olabilirim?” olur, şaşırmamız bu yüzden, kusura bakmayın.



X, hemşirelerin demek istediğini fark ettiğinde aynı şekilde gülümseyemedi. Çünkü kendi durumundan çok Sehun’u merak ediyordu.



-Beni buraya kim getirdi biliyor musunuz? Getiren kişi bir daha geldi mi?


X,sorularını o kadar heyecanlı soruyordu ki, merak ettiği çok fazla şey vardı. Kafasındaki hiçbir sorunun cevabına ulaşamamak onu delirtiyordu.


-Bu konuda bir bilgimiz yok ama ilk sorunuz için ; evet, çok fazla ziyaretçiniz oldu ama odanıza giremediler sadece çiçekleri bizim aracılığımız ile gönderdiler.



Hemşirelerden biri X’in sorularını yanıtlarken diğeri ise X’in ilaçlarını hazırlıyordu. X, ziyaretçisi olduğunu çiçeklerden zaten biliyordu. Asıl öğrenmek istediği Sehun’du. Fakat onu da bu şekilde öğrenemiceğini anlayınca sormaktan vazgeçti.


-Ayrıca eşinizin durumu da ilk geldiğinde baya kötüydü, nabzı baya düşmüştü, fakat şuan durumu biraz daha iyi. Eğer isterseniz ilacınızı aldıktan sonra sizi yanına götürebiliriz.



  X, biraz korktuğunu hissetti. Bunu gerçekten istiyor muydu? LSM’i görmeye hazır mıydı? Kendisini aşırı suçlu hissediyordu. Gözleri doldu yine; ikisinin de ölümden dönme nedeni kendisiydi. Taşıyamayacağı bir sorumluluğun altına girmişti ve şimdi bununla nasıl baş etmesi gerektiğini bilmiyordu.


   Hemşire X’e ilaçlarını verdikten sonra diğer hemşire de X’e tekrar  cevap bekler bir gözle baktı. X, üzerinde psikolojik baskı varmış gibi hissederek birden “tamam,gidelim.” dedi ve dediği an da pişman oldu. LSM’le yüzleşmek için henüz çok erkendi. Hem ona ne demesi gerektiğini bile bilmiyordu.

   X, Hemşirenin kolunda hastanenin koridorunda yavaşça yürüyordu. Her adımında yüreği daha da ağzına geliyordu. İçinden LSM’in uyuyor olmasını diledi. Ona söylemesi gereken şeyleri bile düşünmediğinden kendini çok hazırlıksız hissediyordu. Birkaç adım daha yürüdükten sonra bir odanın önünde durdular; galiba gelmişlerdi. Hemşirenin kapıyı açmasıyla X, daha da büyük bir korku hissetti ve başını önüne eğip, içeriye öyle adım attı.


   -Size eşinizi getirdim, siz biraz yalnız kalın ben birazdan gelirim.



 Hemşirenin odadan çıkış sesini duymuştu fakat hala başını kaldırıp LSM’e bakamıyordu. Ellerini suçlu bir çocuk gibi önünde tuttu ve parmaklarıyla oynamaya başladı. Kendisini aşırı gergin hissediyordu, o kadar gerilmişti ki gözleri doldu. Tekrar ağlama hissi gelmişti.



  -Başını kaldır ve  yüzüme bak! Baktıkça mutlu ol şu halimden !


X, LSM’in kısık ama öfkeli sesiyle gözyaşlarını daha fazla tutamadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Hala başını kaldırıp bakacak cesareti kendisinde bulamamıştı. LSM, ne kadar kötü biri olsa da sonuçta insandı. X, kendisini affedemiyor, yaptığı şeyi kendisine bir türlü konduramıyordu.


-Demek ikimizi de öldürmek isteyecek kadar büyüktü nefretin !



 X, daha çok ağlamaya başladı. Eğer LSM ölmüş, kendisi yaşıyor olsaydı bu vicdan azabından hiçbir zaman kurtulamayacaktı, o ihtimalleri düşündükçe daha fazla ağlamaya başladı. Başı hala öne eğikti, güçsüz bedenine gözyaşları da karışınca kendisini daha da güçsüz hissederek yanındaki duvara tutunup, destek aldı.



- Seni ele vermeyeceğim korkma.



 X, duyduklarına şaşırdı. Aklına bile getirmemişti bunu. Böyle bir korkusu hiç olmamıştı, tek düşündüğü  nasıl bu kadar gözünü karartıp hem ona hem kendisine zarar verebilmesiydi. Bu yüzden LSM onu ele verse bile umurunda olmayacaktı ağlamaya devam etti. Sinirleri aşırı bozulmuştu, durduramıyordu.



-Suçu üstlenmekten korkmuyorum !


    X, gözyaşlarının arasından sesini zor da olsa yükseltebildi. LSM’in yüzüne hala bakamıyordu. Başını yerden kaldırmadan duvara tutunarak, destek alıyordu.



- Zehirlenme vakamızı araştırdıklarında suçu evdeki çalışanlardan birine üstlendiricem.


  X, başını yerden hafifçe kaldırıp LSM’e baktı; yüzü çok solgun görünüyor, tavanı izliyordu. X, kendisi yüzünden masum insanların başını yakmak istemiyordu, böyle bir şeyin olmasına izin veremezdi. Yavaşça yürüyerek LSM’in yatağının yanına yaklaştı ve yatağın kenarına tutunarak destek aldı.


- Ben kendim itiraf edicem her şeyi. Kimseyi suçlamana izin veremem…



  X, LSM’in yüzüne bakarak konuşabildi fakat bu sefer de LSM’de ona bakmıyordu. X’in gözünden tekrar yaşlar gelmeye devam ediyordu. Başını hafifçe yere eğiyordu ki LSM’in sözüyle tüm bedeni buz kesildi.



-Bizi kimin kurtardığını biliyor musun?




  X’in kalbi tekrardan deli gibi çarpmaya başladı. Yatağın kenarını tutan ellerinin içi bile uyuşmuştu. LSM’in yüzüne baktı; O da X’e döndürmüştü yüzünü.



-Kim kurtarmış…


 
   X’in sesi güçlükle duyulucak kadar çıkmıştı. Fazlasıyla çarpan kalbini hala sakinleştiremiyordu. LSM’in ne bildiğini merak ediyordu.



-Hemşireye sordum, ambulansla getirildiğimizi söyledi. Ama ambulansa kimin haber verdiği önemli olan.



   
   X, gergin hissederek, LSM’den gözlerini kaçırdı. O an LSM’in başucundaki çiçeklere çarptı gözü ve konuyu değiştirmek için onlara doğru yöneldi. Tek tek hepsine göz atarken çiçekteki kartlardan birinin altında Sehun’un adını görünce beyninden vurulmuşa döndü.


 

     “En kısa zamanda seni ve sevgili eşini tekrar aramızda görmek dileğiyle, geçmiş olsun patron.
                                        -Oh Se Hun. “


     X, kartta yazanları okuyunca biraz hayal kırıklığı  biraz da şaşkınlık yaşadı. Sehun’un kendisine hiçbir not bırakmamış olması zoruna gitmişti.



  - Herkes ziyaretime gelip, çiçek getirmiş. Exo’dakiler 11 kişi geldi, Sehun yoktu ama o da  çiçek yollamış.


    LSM’in bakışlarını üzerinde fark edince elindeki kartı tekrar çiçeğin üzerine koydu. Sehun’u şimdi daha da merak ettiğini yüzüne yansıtmamaya çalışarak gitmek için arkasına dönüp yavaşça ilk adımını attı ve birden LSM’in onu kolundan yakalamasıyla durdu.



-Hiç kimseye bir şey anlatmayacaksın. Ben her şeyi düşündüm, seni ele vermicem. Buradan çıktığımızda da seninle tüm bu olanları konuşucaz. Şuan bir şey yapmıyorsam bu demek olmuyor ki yaptıkların yanına kalıcak. Sen çeneni kapalı tut şimdilik yeter, anladın mı !


   X, odaya girdiğinden beri ilk defa LSM’in tehditleri olmadan bu kadar uzun bir konuşma yaptıklarını düşündüyse de şuan yanıldığını anlamıştı. LSM, her zaman ki LSM’di. Hiçbir zaman değişmeyecekti. Ölümün eşiğinden dönmüş olmak bile onu değiştirmiyordu.


  X,  LSM’e hiçbir şey söylemeden kolunu çekti. Tam da o sırada odanın kapısı açıldı ve X’i getiren hemşire geri geldi. X, onu görünce rahatladı, zaten artık gitmek istiyordu. Hemşirenin bir şey demesini beklemeden kendisi onun koluna girdi ve birlikte odadan çıktılar.



  Hemşirenin kolunda koridorda odasına doğru yavaşça ilerlerken, aklı hala Sehun’daydı ve ona ulaşmanın bir yolunu bulmak için düşünüyordu.


  -Ne zaman taburcu olucaz biz?


    X, ilk önce ne zaman buradan çıkacağını öğrenip ona göre bir şeyler düşünmeye karar verdi.


 -Yarın ya da bir sonraki gün taburcu olmuş olursunuz sanırım. Eşinizin kanında sizinki kadar zehire rastlanmadı fakat yaşından dolayı zehiri vücudundan atmak sizinkinden daha zor oldu. Bu yüzden hastanede yatma durumunuz uzun sürdü.

   X’in hemşirenin söylediklerinde odaklandığı tek şey taburcu olma günü olmuştu. Diğer söylediklerini dinlememişti bile. Yarına kadar ya da bir sonraki güne kadar daha fazla dayanamazdı. Sehun’dan haber alamadığı süre boyunca ruhu işkence çekiyordu.



   -Sizden bana telefon şarjı bulmanızı isteyebilir miyim?


  X’in aklına birden kötünün iyisi sayılabilecek bir fikir geldi. Hastanedeki imkanları kısıtlı olduğundan ancak Sehun’a telefonla ulaşmayı deneyebilirdi. Bunun içinde telefonu açması gerekiyordu.


 -Tabi ki, siz odanıza geçin ben birazdan şarj getiririm.


  X’in odasının önüne zaten gelmişlerdi. X, bundan sonrasını yalnız halledebileceğinden hemşirenin kolundan çıktı ve odasının kapısını açtı. X, odaya girdiğinde yatağının üzerindeki şarap lekesiyle kırmızılaşan beyaz elbisesini gördü. Odadan çıkmadan önce onu çöp kutusuna koymuştu fakat şuan yatağının üzerinde duruyordu. X, hemen kapının yanındaki çöp kutusunu açtı; boştu. Biri oradan çıkarıp tekrar yatağın üzerine koymuştu. Biraz korktuğunu hissederek ve  elleri de titreyerek hızlıca yatağına doğru yürüdü ve elbiseyi kucağına aldığı gibi tekrar çöp kutusuna attı.


    X, elleri titreyerek yatağına oturdu. Böyle bir şeyi kim yapmış olabilirdi bir türlü düşünemiyordu. Odasına kimin girdiğini merak ediyordu. Yine bir sürü soru işareti birikmişken kafasına odanın kapısı açıldı ve hemşire elinde şarj aletiyle göründü.


   X, ondan şarjı alıp teşekkür etti ve hemşire tam oda dan çıkacakken ;” Çöp kutusunu boşaltması için birini yollayabilir misiniz?” dedi.


  -Tamam.





    Hemşire gülümseyip odadan çıkınca X, odasına giren kişinin telefonunu alıp almadığını düşünerek birden yataktan fırladı. Yatağının başucunda telefonu göremeyince daha da panikleyerek, yorganı hızlıca kaldırdı. Telefon orda da görünmüyordu. X, daha da panikleyerek en son yastığını kaldırdı ve telefonu orada görünce büyük bir rahatlama hissetti.


  Yatağının üzerindeki boş prizlerden birine şarjı takarak telefonunu açtı. Ellerinin titremesi hala geçmiyordu. Telefon açıldığında kapalı olduğu süre boyunca göremediği mesajlar gelmeye başladı. X, ilk önce mesaj kutusuna girdi ve mesajların annesinden olduğunu gördü. O gece annesini arayıp telefonda ağlamasını hatırladı, annesinin telaşlanması normaldi.



   MESAJ1:  Aradığın numaranın kodu diğerininkinden farklı gelince nereye ait olduğuna baktım. Sen Kore’de misin?

   MESAJ2:  Neler oluyor? Sana ulaşamıyorum yine. Beni burada meraktan öldürmek mi istiyorsun? Kore mevzusuda ne?
 
  
   MESAJ3: Mesajlarımı alınca beni ara. Bana bu sefer her şeyini baştan sona anlatmanı istiyorum.



  X, annesinin mesajlarını okuyunca derin bir “of” çekti. İçinden çıkamayacağı bir işe girmişti. Annesinin merakını haklı bulduğundan onu aramak istedi ilk önce fakat ne diyeceğini bilmiyordu. Biraz düşündükten sonra sadece iyi olduğunu söyleyip kapatmaya karar verdi ve bir heyecanla annesi için arama tuşuna bastı, telefonu kapalıydı. X, bu duruma biraz rahatlamış hissederek mesaj yazmaya karar verdi.


   -Annem, seni aradım ama telefonun kapalıydı. Ben iyiyim, sana her şeyi uzunca anlatıcam ama şimdi değil. Lütfen kendini üzme, seni çok seviyorum.



   X, annesine mesajı yolladıktan sonra rehberde Sehun’un adına geldi. Tekrar heyecanı nüksetmişken büyük bir hevesle arama tuşuna bastı.




 






  -ARADIĞINIZ NUMARA KULLANILMAMAKTIR…

SEHUN BİASLILARA ÖZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin