Chapter Twenty-Five: Liar

Start from the beginning
                                    

Senden nefret ediyorum.

Senden nefret ediyorum.

Senden nefret ediyorum.

Seni seviyorum.

Senden nefret ediyorum.

Saatler önce görmüş olduğum şeyden sonra tekrar nasıl toparlanabilirdim, bilmiyorum. Ryujin'e baştan inanmadığım için o kadar pişmandım ki... Beni defalarca uyarmıştı ama onunla takılmaya devam ettiğim süreç boyunca başıma açtığı işler yüzünden ona inanmak istememiştim. Ve... Ve onun sevgisi bana çok iyi gelmişti ne yazık ki. Yalancı kalbine inanacak kadar köreltmişti ruhumu, aptal sevgisi...

Başkasınınki değdi diye dudaklarımı öpen dudakları hiç ummayacağım birininkini hissetmişti.

Bir kez daha hıçkırdığımda gözlerimden akan bir damla yaşı hızlıca sildim, daha fazla aşağı inmeden. Titrek derin bir nefes alıp bulutlu gökyüzüne baktım. Soğuğun etkisiyle fazlasıyla titremeye başlamıştım. Sabaha kadar burada soğuktan donarak ölür müydüm, bilmiyorum ama güneşin umutla yeni güne merhaba deyişini göremeyeceğim kesindi. Görmek de istemiyordum zaten.

Telefonumu kapatmadan önce Ryujin'den gelen mesaj aklıma takıldı bir an.

Özür dilerim, Yeji. Beni kütüphaneye çağırdı ve birden öptü. Böyle olmasını istemezdim ama seni uyarmıştım.

Ne kadar haklıydı acaba? Beni defalarca uyardığına göre daha önce de bunu yapmış mıydı? Bu ilkleri değil miydi? Hyunjin'in bana anlattığı her şey bir senaryodan mı ibaretti? Oyunculuğu bu kadar iyi miydi cidden?

Başımı kendime çektiğim dizlerime gömerek bir kez daha hıçkırmaya başlarken beraber geçirdiğimiz tüm o güzel anıları düşündüm. Yoksa onlar da mı birer yalandan ibaretti?

"Hiç mi için sızlamadı beni öperken? Hiç mi benimle uyurken kalbin acımadı?"

Yüzüne haykıramadıklarımı fısıltı eşliğinde geceye bırakırken tırnaklarımı avuç içlerime kanatırcasına bastırdım. Fiziksel hiçbir acı, kalbimin kırık parçaları kadar ağrıtmıyordu şu an.

"Sana yardım etmek istiyorum derken bunu mu kastediyordun? Kalbimi parça parça etmeyi mi?!"

Başımı kaldırıp şu an bu evlerde olabilecek insanları umursamadan bağırdım karanlığa. Bu gece sesimi sadece lacivert gökyüzünü kapatan bulutlar, yanmayan yıldızlar, sonsuz soğuk dinleyecekti. Çünkü sadece onlar vardı yanımda, kırık ruhumun parçalarının somutlamış halleriyle başbaşaydım yine. Ne yazık...

Sinirimle harmanlanmış üzüntümle saç diplerimi, her bir tutamı koparmak istercesine cekiştirdim. Tüm uzuvlarımla yayılan acıyla yutkunurken gözyaşlarıma dur demedim. Ard arda akmalarına izin verdim.

Ölmek... Hiç bu kadar çekici gelmemişti.

Kuruyan dudaklarımı yalarken titreyen bedenimi çantama doğru çevirdim. Bu sabah içine attığım ilaç kutusunu bulup içinden çıkardım. Sırtımı tekrar buz gibi olan pürüzlü duvara yaslayıp bacaklarımı ileri doğru uzattım. Soğuk havayı bir kez daha içime çektim.

Titreyen ellerimi zorlayarak hızlıca kutunun kapağını açtım. İçindeki tüm kapsülleri avcuma boşaltırken bir an önce dünyadan siktir olup gitmeyi umut ediyordum.

Komik, sonunda bir şey için en içten duygularımla umudunu yaşatıyordum.

"Üzgünüm." diye fısıldadım. "Anne, baba, Yuna..." Hıçkırığımı dışarı bıraktım. "Bu kez de bir yalancı yüzünden hayattan vazgeçiyorum."

✓ anxiety ❁ [hyunjin × yeji]Where stories live. Discover now