Chapter Twenty-Three: Apologize

Depuis le début
                                    

Evet, Hyunjin'in az önce kitap okumaya ve test çözmeye istemiyorum demesi trajikomikti. Başka zaman olsa her teneffüsünü değerlendirmek için elinden geleni yapardı. Ama bugün nedense reddediyordu, kıyamet kopacaktı anlaşılan.

Birden yüzüne tatlı bir gülümseme koyarak yumuşattığı sesiyle tane tane "Hadi, gidelim. Lütfen!" dediğinde dayanamayıp doğruldum.

"Tamam, gidelim." Yüzünde oluşan sevinç ifadesiyle hemen ayağa kalktı, ben ayağa kalktığımdaysa ellerini omuzlarıma koyup ittirmeye başladı. Birisinin sadece kantine gitmek için bu kadar hevesli olduğunu ilk kez görüyordum.

Sınıftan çıkıp kantine doğru ilerledik. İlk teneffüsün öğrencilerin kahvaltı yapabilmesi için uzun olması bizim için avantajdı. Ben aslında bu teneffüsü uyuyarak değerlendirmek istiyordum ama malum, Hyunjin işte... Yine tatlılığıyla başarmıştı, beni kaldırmayı.

Kantine girdikten sonra azalmış olan sıraya girdik. Sıra bize geldiğinde Hyunjin bir şekerli ve bir şekersiz kahve alıp şekersiz olanı bana uzattı. Açıkçası buna şaşırmıştım, çünkü uzun süredir kahve içmeme izin vermiyordu.

Boş bir masaya karşılıklı oturup kahvelerimizi içmeye başladık. Ben dumanı tüten kahvenin üfleyerek soğumasını beklerken Hyunjin çoktan küçük bir yudum almıştı.

Dün geceden sonra erken saatte Yuna'yla uyanmış, beraber güzel bir kahvaltı yapmıştık. Yuna komik halleriyle yüzümü güldürmeyi başarırken beraber okula gitmiştik. Zaten sabah Hyunjin'in atmış olduğu günaydın mesajıyla günüm gayet güzel başlamıştı.

O olaydan sonra Felix'e ne olmuştu, bilmiyordum. Ayrıca bugün de okula gelmemişti. Aramızda da onun konusu hiç açılmamıştı. Neden okula gelip gelmediği umurumda değildi; benim açımdan iyi olmuş, onun artık nefret ettiğim yüzünü görmemiştim. Ama okula geldiği zaman sürekli gözlerimi ondan kaçıracağım ve karşılaşmamak için elimden geleni yapacağı barizdi.

Neden öyle bir şey yapmıştı, en ufak bir fikrim yoktu ama niyetinin iyi olmadığından emindim. O sırada aldığım alkol kokusu da pek de normal olmadığının göstergesiydi zaten. Gizemliydi, evet ama bu gizemi pek de iyi yönlü değildi. Bunu herkese karşı ters davranmasından anlamam gerekiyordu.

Olduğumuz masaya doğru hızlı adımlarla gelen tanıdık bir yüz gördüğümde gülümsedim. O da benimle birlikte yüzüne kocaman bir gülümseme koyarken Hyunjin baktığım tarafa döndü. Yuna'yı gördüğünde o da güldü.

"Geliyor yine, baş belası." Hyunjin'in dediğiyle kıkırdarken Yuna çoktan yanımıza gelmişti.

"Günaydın!" dedi sesinden sevinç akarken. Birden Hyunjin'e dönüp dudaklarını büzdü ve "Beni Kai'yle tanıştır!" dedi. "Söz verdin, hadi!"

Hyunjin bu tepkiyle şoka uğrarken etrafa baktı. Kai isimli çocuğu arıyor olmalıydı. Ben bu Kai denen çocuğu hâlâ görmemiştim. Neydi, neye benziyordu, bilmiyordum. Ama Yuna'nın bu kadar ısrar etmesine bakılırsak pek de hafife alınacak biri değildi.

"Şu an kantin sırasında, gelirken gördüm." dedi Yuna, biraz utanarak ellerini arkasında birleştirirken. Bununla eş zamanlı olarak gözlerini kaçırmıştı. Çok tatlıydı! Gülümsemeden edemedim.

Onun bu hallerine görünce Hyunjin'e platonik olduğum zamanlar geliyordu. Ben onun kadar Hyunjin'le tanışma meraklısı olmamıştım ama onu gördüğüm zaman biraz garipleştiğim çok doğruydu.

"Otur, Yuna." Hyunjin sonunda konuştuğunda Yuna ona uyup eteğini düzelterek yanıma oturdu. Parmaklarıyla masada sessiz ritimler oluştururken Hyunjin'in oturduğumuz masanın birkaç metre ötesinden geçen bir çocuğa seslendi. Aynı zamanda fark edebilmesi için tek elini de kaldırmıştı.

✓ anxiety ❁ [hyunjin × yeji]Où les histoires vivent. Découvrez maintenant