special🌸

1.2K 124 118
                                    

Sayım / Cemal Süreya

Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni

....
Bir Bozuk Saattir Yüreğim Hep Sende Durur / Turgut Uyar

Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur
Ne var ki ıslanır gider coşkunluğum durmadan
Durmadan
Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden
Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan
Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm
Seni övdüğüm zaman
Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda
Seni övdüğüm zaman

.......

Sen geldin ya daha ne isterim
Gözlerin gözlerime değiyor
Hissediyorum sevgini
Ah parça parça olsam
Her biri senin adını söyler
Gökyüzü kıskanır dudaklarını
Çiçekler o narin elinden öpmek ister
Seni nereye saklasam bilmiyorum
Kıskanıyorum sana değen her şeyi
Anla beni
Seni nasıl sevdiğimi bilsen sevgimden kıskanırsın beni..

....

.
.
.

Bir iş yaptığınızda ve bunun bir hata olduğunu anladığınızda pişmanlık denen bir sis bulutunun içine girmiş olursunuz. Sağa sola koşar çıkışı bulamazsınız. Gücünüz biter ve yere çökersiniz. Hıçkırıklara boğulursunuz. Nefesiniz kesilir. Bitti derken bir rüzgar çıkar ve sis dağılıp gider. Sonra O rüzgar size kiraz çiçeklerinin yapraklarını da getirir. O yapraklar saçlarınızı okşar ve sizi ayağa kaldırır. Bitti sandığımız her şey aslında yeni bir sayfa demekti. Yeni bir bahar, yeni çiçekler demekti. Umutsuz olmak yerine biraz daha bekleyin. Geçeceği için biraz daha bekleyin. O zaman neyi kazandığını göreceksin.

Tıpkı benim Taehyungu kazandığım gibi.

Dağınık odama şöyle bir göz attım. Sürekli işte olduğum için odayı toplamaya pek vakit bulamıyordum. Hafta sonları da mutlaka bir işim oluyordu. Ama bu sefer toplamam gerekti. Çünkü aradığım hiç bir şeyi bulamıyordum. Ve bu beni rahatsız ediyordu.

Etrafa saçılmış kıyafetler poşetler ve sayamadığım bir çok şey. Hatta kenarda jungkookun hoparlörünü bile görüyordum. Daha dün bana bulamadığını söyleyerek yakınıyordu. Çaktırmadan tekrar eski yerine koymam gerekti.

Kıyafetlerimi tek-tek yerden alıp yatağın üzerine atarak topladım. Onları en son halledecektim. Sonra poşetlerin içindekileri de yerlerine koymuştum. Jungkookun hoparlörü almak için eğilmiştim ki gördüğüm kutuyla duraksadım. Büyük kutuyu yavaşça çekerek elime aldım. Yavaş adımlarla yatağa gittim ve kıyafetleri bir yere çekip oturmak için bir boşluk açtım. Oraya otururken gözüm bir saniye bile kutudan ayrılmıyordu. Büyük kutuyu yatağa koydum.

"Saebyeok.. bunun içinde jiminin eşyaları var. Sana vermemi söylemişti." Bay Lee elindeki kutuyu bana uzattı. Titreyen ellerimle kutuyu tutmuştum. Jiminin artık olmadığını kanıtlayan bu kanıtları istemiyordum. Bakmayacaktım. Açmayacaktım. O gelene kadar bunu yapmayacaktım işte.

O aralar gerçekten ne yaptığımı bilmiyordum. Sanırım o zamanlar hala büyümemiştim. Ama şimdi bu kutuyu açacaktım. Jiminin geride ne bıraktığını görmek istiyordum. Büyük kutunun kapağını yavaşça açtım. Heyecanlanmıştım. Uzun zaman sonra jimini bu kadar yakın hatırlayacaktım. Kapağı açınca burnuma ilk çiçek kokuları geliyordu. Gülümsedim. Onun her zaman kendine ait bir kokusu vardı. Herkesten ayırıyordu bu koku onu. Ilk gözlerime kenarları sararmaya başlamış fotoğraflar ilişti. Bir demet fotoğraf vardı. Onun yüzünü boyadığımız güne ait olanları gördüm ilk. Yüzümde kocaman gülümseme oldu. O gün bir çocuk gibi sevinmişti.

Death of a bird/ Park JiminWhere stories live. Discover now