08🕊

1.4K 161 40
                                    

Bir yeri eksikti. Sanki yarım kalmış bir tabloyu andırıyordu.. Anemon çiçeği gibi. Anlatması zordu.

Saçlarından papatyalar dökülüyor. Seviyor musun sevmiyor musun? Papatya, sonuç ne çıkarsa çıksın ben yinede seni seveceğim.


Bazı insanlar vardır hayatınızdan gelip geçmiş ya da geçmek üzere olan ama sizde derin izler bırakan. Geçtiğiniz yollardan tekrar geçerken onu hatırlar, yerdeki ayak izlerinde onunkini arayıp bulmak istersiniz. Zaman kavramını unutturur mesala size. Hani şu geçmek bilmeyen pili bitmiş saatler var ya, bir yağmur edasıyla hızla akar ve size mis gibi bir koku bahşeder de siz nerede olduğunuzu bile şaşırıp kalıverirsiniz. Dengeniz şaşar da adınızı bile bilemez, ben kimim ki dersiniz. İşte o bazı insanlar tebessümlerinde bir bulutun yumuşaklığını taşırken bir bakışında hüzünü anlatabiliyor.

Onun neden böyle olduğunu bilmiyordum. Jimin. Nedir bu sendeki belirsizlik?

Telefonun kamerasını açıp kendi yüzüne baktı. Kendini görür görmez öyle bir kahkaha atmıştı ki koridorun en başından duyulduğuna bile yemin edebilirdim. Onun gülmesiyle ben de gülmüştüm. Bugün birlikte vakit geçirmiştik onunla. İlk önce birlikte markete gidip abur cubur almıştık, sonra bunların hepsini komedi filmini izlerken bitirmiştik. Ve marketten son anda çıkarken gördüğüm parmak boyasıyla yüzümü boyamıştık. Şimdi ise bir kendine bir bana bakıp gülüyordu. Sevimli pozlar vererek fotoğraf çekilirken bana baktı.

"Benimle fotoğraf çekilir misin? Bu anı sonsuza kadar saklamak istiyorum."
Öylesine içten söylemişti ki reddedememiştim. Zaten sebebini bilmediğim bir şekilde onun hakkında olan herhangi bir isteği kabul ediyordum. Hafifçe gülümsedim. Yatağından kalkıp yanındaki boşluğa oturdu. Sevimlice gülümsedik ikimiz de. Yüzümün her yeri boyayla kaplanmış, adeta küçük bir çocuk gibi görünmemi sağlamıştı. Jimin'inse benden farkı yoktu. Fotoğrafı çekilince telefonu kilitleyip bana döndü. Gitme vaktim gelmişti. Önce Taemin'e ders vermek için gidecek, oradan da eve geçecektim.

"Teşekkür ederim. Her şey için gerçekten teşekkür ederim. İlk defa böyle bir şey yaptım. Tanrım nasıl da komik görünüyoruz."
O gülerken ben ayaklandım. Önce yüzümü yıkamalı ve sonra da yola çıkmalıydım.

"Artık gitmem gerek. Ders anlatmam gereken bir öğrencim var."
Başıyla beni onayladı. Odanın içinde bulunan küçük lavabonun kapısını açarak içeri girdim ve yüzümü yıkadım. Biraz uğraştırmıştı ama olsun. Eğlenmeye değerdi. Yüzümü kurulayıp içeri geçtim ve montumu alıp üzerime geçirdim. Sırt çantamı da takarken o sessizce beni izliyordu.

"Yarın yine gelecek misin?"
Başımla onu onayladım. Üzgünce bana baktı. Ne olmuştu da birden böyle yüzü düşmüştü.
"Bekliyor olacağım."
Söylediğine kendi bile inanmıyor gibiydi. Sebebini sormadım.

"Görüşürüz"
El sallayıp odadan çıktım. Saatin dört olmasına yirmi dakika vardı. Biraz hızlı yürürsem tam vaktinde orada olurdum. Aklıma Taehyung ile olan konuşmam gelince bir an duraksadım ve yerimde tepinip ofladım. Nasıl davranacaktım ben şimdi? Konuşmayı boşuna yapmıştım. Ne yaparsam yapayım olmuyordu işte. O vazgeçmiyordu. Birbirimizi kırdığımız yanımıza kar kalıyordu. Tekrar yoluma devam edip hastanenin oradaki durağa geldim.

Bugün şanslı olmalıydım ki otobüs erkenden gelmişti. Hızla binip kartımı bastım. Yine boş yer yoktu. Tekrar kazaya fırsat vermeden kulaklıklarımı taktım. Tutma yerinden tutup otobüsün hareket etmesini bekledim. Çok geçmemişti ki hareket etti.

Umarım Taehyung evde değildir ve ben de sorunsuzca işimi halledip eve giderdim. Daha sonraları eski halimizi alacağımızı biliyordum ama bugünlük onunla tekrar karşılaşmak istemiyordum. Kulaklıklarımdan duyduğum telefon sesimle tek elimi cebime sokup telefonu çıkardım. Arayan Namjoon'du. Hızla yanıtladım.

Death of a bird/ Park JiminWhere stories live. Discover now