10🕊

1.3K 158 60
                                    

Acaba
Bu kız uzunca bölüm yazıyor. Kaç saatini buna veriyor. Bizde güzel yorumlar yapalımda sevinsin gariban diyen var mı?

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün
Onu saçlarından topladığın belli
Bir leylak bahçesisin karşımda
Böyle kucağında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak
Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf
Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
Yaprak yaprak gelişiyorsun
Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine
Ölümsüz bir mevsim oluyorsun.

Rıfat Ilgaz

Acımı görüyor musun?  Ona baktığın gibi banada bak.
Bende buradayım. Bana gelmiyorsun biliyorum ama onada  gitme.

Bazen biri size bir şey yapmasa da siz ondan etkilenirsiniz. Zekice konuşması yada hal ve hareketleri de değil bahsettiğim. Koku. Bir insan nasıl etkilenir değil mi?
Sadece rüzgar onun güzel kokusunu sizinle tanıştırdığında çoktan ona doğru çevirirsiniz yüzünüzü. Öyle değil miydi zaten? Otobüslerde, eve gelen misafirlerde ya da yanınızdan geçen herhangi birinde güzel bir koku duyduğunuzda ilk aklınıza gelen "parfümü çok güzel. Acaba markası ne?" olmaz mı? Ben Jimin'i henüz yüzünü dahi görmemişken bu koku sayesinde bulmuştum. Şimdi önümde yürüyen bu genç rüzgarın kokusunu bana taşıdığından haberi yok öylece yürüyordu. Keşke elektrikli süpürgenin kokuları çekenini de icat etseler çünkü bazı kokular saklanmalı. Mesela Jimin'in çiçeklerden çalınmış gibi olan kokusu. Yoksa bunu da benim mendilim gibi çiçeklerden mi aldın Jimin?

Önümde yere yığılan Jimin'i görmemle gözlerim kocaman açılmıştı. Hızla Jimin'in yanına gittim. Bayılmıştı. Yine. Başını kucağıma yaslayıp son gücümle uzakta görünen hemşirelere bağırdım.
"YARDIM EDİNN"
Sesim ulaşmış olacak ki bana doğru koşmaya başladılar.
"Jimin! Jimin yalvarırım aç gözlerini!!"
Gözlerimden yaşlar onun yüzüne damlıyordu. Korkudan titriyordum.
"Yalvarırım Jimin.. lütfen. Lütfen aç gözlerini!!"
Sesim boğuk çıkıyordu. Ağzımdan kaçan hıçkırıklar bedenimi sarsıyordu. Hemşireler hızla yanımıza gelmişti. Arkalarından sedye de gelmişti. Onun hareketsiz halini koydular. Elleri kenardan sarkmıştı. Minik parmakları sedyeye çarpıyordu. Hızla elini tuttum. Eli böyle çarpmaya devam ederse acırdı. Hemşirelerden biri elimi zorla ayırdı. Onlar içeri giderken bacaklarımdaki gücün çekildiğini hissettim.

"Baba baba aç gözlerini..."

Ben henüz onu atlatamamıştım. Beynimin içinde yankılanan sesimi hala hatırlıyordum. Elimle kafamı sıktım. Zorla da olsa yerimden kalktım ve hastaneye girdim. Jimin'in odasına merdivenlerden çıkamayacağımı anlayınca hasta asansörüne bindim. Dördüncü katı tuşlarken kenardaki tutma yerinden tutmayı da ihmal etmiyordum. Tekerlekli sandalyede olan teyze iyi olup olmadığımı anlamak için dikkatle süzdü. Saniyeler içinde dördüncü kata gelince kapı açıldı. Zar zor çıktığım asansörden sola döndüm. Onun odasına biri girip diğeri çıkan hemşireler ve doktorlar beni daha da telaşlandırmıştı. Beni içeri almayacaklarını bildiğim için odanın karşısındaki koltuğa oturdum.

Hala akmakta olan gözyaşlarım yere damlıyordu. Korkuyordum. Deli gibi korkuyordum. Kalbim paramparça olmuş camların üzerinde dans ediyor gibiydi. Acıdan kıvranırken aklımdan sadece iyi olmasını dilemek geçiyordu.

Death of a bird/ Park JiminWhere stories live. Discover now