14🕊

1.2K 138 41
                                    

Vaktidir artık pür-neşe olmanın bu lâhzada
Hikaye eder güzelliğini yasemin çiçekleri
Her yer aydınlık, karanlık yer yok bu noktada;
Söyletir dillere eşkalini yasemin çiçekleri
Saffet Kızılay

...

Dönüşü olmayan bir yerde
Korku denen trenin altında kalan bir  ceset gibiyim
Ölsemde hatırla beni

.....
Bir bavul düşünün. Öyle ağır ki çekmeye gücünüz yetmiyor ve olduğunuz yerde çırpınıp duruyorsunuz. Ne kadar çabalarsanız çabalayın hareket etmek yerine kuma gömülüyorsunuz. Bunu bilerek devam ediyorsunuz çırpınmaya. Elinizdeki bavulu bıraksanız kurtulacaksınız ama siz ısrarla onu tutuyorsunuz. Bunu böyle söyleyince aptallık olduğunu düşünüyorsunuz değil mi? İşte bu tam olarak yaptığımız şey. İnsanlara söylemek isteyip de söylemediğimiz o kadar çok şey biriktiriyoruz ki içimizde, bunlar birleşiyor ve bir kum girdabına dönüşerek bizi içine çekiyor. Bu biriktirdiklerimizi söylesek belki kurtulacağız ama biz ısrarla bunu yapmıyor ve kendi ellerimizle kendimizi öldürerek katil oluyoruz.

Merakla bana bakan Jimin'e gülümsedim. Aklımda olanı söylemeyecektim. Bir kez daha içimdeki mezarlığa gömdüm aklımdaki cümlelerimi.
"Ama şimdi söylemeyeceğim."
Dudaklarını büküp elindekinden bir yudum daha aldı. Meraktan çatlamak üzereydi ve ben ona söylemeyeceğimi dile getirmiştim.
"Belki hastalıktan ölmeyeceğim ama sayende meraktan ölebilirim."
Gülümsemem yüzümde soldu. Hep böyle yapıyordu. Bir şekilde konuşmayı hep ölüme bağlıyordu. Benim sinirimi bozuyordu. Kolundan tutup onu durdurdum. Bakışları beni bulmuş pipeti ağzından çıkarmıştı.
"Neden bunu yapıyorsun?"
Bir kaç saniye durdu. Anlamamış olarak bana bakıyordu.
"Pipeti ısırmak zevkli ne yapayım?"
Gözlerimi devirdim. Gerçekten aptaldı. Benim pipetten bahsetmediğimi anlamayacak kadar aptal.

"Ondan bahsetmiyorum. Sözlerinden bahsediyorum. Neden ölecekmiş gibi konuşuyorsun? Sadece psikolojik bunalıma bağımlı travma demiştin ve bundan kurtulacaksın. Bir daha ölümden bahsetme.Bu hiç hoş değil."
Kocaman gülümsedi. Ben ona kızıyorum o ise bana bütün dişlerini sergiliyordu. Bilerek mi böyle yapıyordu anlamıyorum ama o ne zaman böyle gülümsese tüm her şey uçup gidiyordu, rüzgarda esen sakura çiçekleriyle birlikte. Papatyalar açıyor, yeşilliklerin arasında minik kuşlar kanat çırpıyor özgürce turkuaz renkli gökyüzünde. Garip bir etki yapıyordu bende. Kalbimin hızlandığını hissettim.
"Sen böyle söyleyince önemli hissettim kendimi."
Önemliydin zaten. Benim için önemliydin. Sebebi yoktu ama benim için çok önemliydin.
"Öylesin zaten Jimin."
Saniyelik bakışı beni buldu. Binlerce duygu gördüm. Acı, korku, öfke, tiksinmek.. Sayamayacağım kadar duygu. Bunları neden bana bakarken hissetmiştim emin değilim ama kötü hissettirmişti. Bana bakarken sadece gülümsemesini görmek istiyordum.
"Dönelim mi artık?"
Bisikletlerle birlikte geri döndük ve yerlerine koyduk. O beni arabanın orada beklememi söyleyerek yalnız bıraktı ve kafeye girdi. Ben de arabanın yanına gittim ve ağaçlar arasından zar zor görünen gök yüzünü inceledim.

Hafifçe esen rüzgar yaprakları dans ettiriyordu. Arada bir yüzüme değen güneş ışıkları beni rahatlattı. Burası huzur doluydu. Telefonumun sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp elimi kabanın cebine soktum. Arayan Namjoon'du. Hızla yanıtlayıp kulağıma görürdüm.
"Saebyeok?"
Sesini duyunca gülümsedim.
"Namjoon?"
Ben de onun yaptığı gibi adını söylemiştim.
"Bu gün bizde toplanıyoruz. Grupta konuştuk ama sen mesajları görmeyince arayayım dedim."
İnternetimi kapatmıştım. Rahatsız olmak istememiştim.
"Saat kaçta?" Diyerek merakla sordum.
"Üç saat sonra."
"Tamam görüşürüz"
Tam kapatmaya yeltendim ki tekrar sesini duydum.
"Gelirken Jungkook'u da getir."
Kocaman gülümsedim. Arkadaşlarım kardeşimi benden daha çok seviyordu. Bunu kıskanmam gerekti ama nedense sadece komik geliyordu.
"Gelemez. Bu gün tüm gün çalışacak." Jungkook hafta sonraları tamamen işteydi. Bu yüzden üzülse de yapacak bir şey yoktu. Kendi istemişti bunu.
"Tüh bu kötü oldu. O olmadan eğlence yarım kalıyor."

Death of a bird/ Park JiminNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ