09🕊

1.3K 154 50
                                    

Bir gün çekip gideceğim ben bu şehirden
Geride hiçbir anı bile bırakmadan
Bindiğim trenler belki hiç bilmeyecek
Bir küçük istasyonda nasıl indiğimi
Yağmurlu bir gece
Hangi istasyonda yitik yıldızlara bakacaksın ardımdan.
Behçet Aysan

Kalbim mi? Anemon..
Bilmiyorsun o
Çoktan benden gitmiş.

Başımı yasladığım camdan yine etrafı izliyordum. Hava düne nazaran daha iyiydi. Hala montla dolanıyorduk ama gittikçe ısınıyordu. Bahar yavaş yavaş geliyordu sanırım. Ağaçlar dirilecek, hayvanlar neşeyle gezecekti etrafta.

Aklıma gelen bir anıyla hüzünlendim. Babamla büyük annemin ve büyük babamın mezarına gitmiştik. Küçük olduğum için korkudan babamın bacağına yapışmış, etrafa ürkek bakışlar atıyordum. Bizden hariç bir çok kişi vardı. Hepsi ağlıyordu ve ben çıkan seslerden babama daha da tutundum. Delicesine gitmek istemiştim. Babam sıkıca kolumdan tutmuştu. Sanki bıraksa kaçıp gideceğimi biliyordu. Yanımızdan hıçkırıklara boğulmuş bir kadın koşarak gitti. Ve bu benim için son nokta olmuştu.
"Baba korkuyorum."
Durarak konuştum. Babam bana baktı. Acı bir tebessüm vardı yüzünde. Önümde eğildi.

"Neden bitanem?"
Saçlarımı okşamıştı. Biraz olsun sakinleşmiştim ama hala gitmek istiyordum.
"Burası korkunç. Herkes ağlıyor. Eve gitmek istiyorum."
Tek söylediğim bunlar olmuştu. Neredeyse ben de ağlamak üzereydim.
"Neden ağlıyor biliyor musun insanlar?"
Başımı olumsuzca salladım.
"Annesi, babası,kardeşi veya herhangi bir sevdiği uzaklara gitmiş. Geri gelemeyecekleri bir yere. Onları özledikleri için ağlıyor. Ben de annemi ve babamı özledim. Onun için buradayız. İleride sen de beni özlersen buraya geleceksin. Korkmana gerek yok bir tanem."
Ayağa kalkıp yürümeye devam etti. Ben de onunla yürümüştüm. Ne dediğini pek anlamamıştım. Ama babam 'korkma' diyorsa korkmamaya çalışacaktım. Ne kadar becerebilirsem o kadar.
Babama baktım ve aklımdan geçen o soruları sordum.
"Baba neden seni özlersem buraya geleceğim? Bir yere mi gidiyorsun? Artık gelmeyecek misin? Ben yine de burayı sevmiyorum. Korkunç duruyor burası. Sen sakın gitme. Buraya gelmek istemiyorum."

"Bir yere gitmiyorum. Büyüyünce ne demek istediğimi anlayacaksın bitanem. Hem biliyor musun senin yaşlarındayken ben de korkmuştum ve annem bana bir şey demişti. "Bir insanın sevdiği ölmemişse mezarlıktan korkar." O zaman senin gibi ben de anlamıştım. Sen de benim gibi ileride anlayacaksın"
Babama cevap vermemiştim. Hiçbir şey anlamamıştım çünkü. Şimdi ise ne dediğini anlıyordum. Sanırım büyümüştüm istemeden. Yine de annem ve Kungkook ile gidiyordum babamı ziyarete. Biliyor musun baba, hala orası korkunç. Çünkü insanlar sevdiğine bir daha sevdiğini söyleyemiyor. Bu korkunçluğu görmek beni daha da korkutuyor.

Okul durağında duran otobüsten indim. Taehyung durakta beni bekliyordu. Her zamanki gibi. Sessizce yanından geçecekken başını kaldırdı. Beni nasıl fark etmişti? Her gün beni biraz daha şaşırtıyorsun Kim Taehyung.
"Günaydın prenses."
Başımla onu onayladım.
"Günaydın"
Gözleri elimdeki bez çantaya kaydı.
"Onda ne var? Bugün kumaşlık bir ders mi vardı?"
Evet bitmez tükenmez yalanların içine düşen ben tekrar yalana başvurdum. En nefret ettiğimi yaptığım için kendimi bir suçlu gibi hissediyordum. Pis bir suçlu.
"Hayır. Bugün ders erken bittiği için bir yere gideceğim."
Jimin'e gideceğim. Çünkü söz verdim.
"Nereye gidiyorsun? Ben de gelebilir miyim?"
Başımı olumsuzca sallayıp yürümeye devam ettim. Hızla yanıma geldi. Susmayacaktı. Öğrenene kadar susmayacaktı biliyorum.
"Cevap vermedin? Nereye gidiyorsun?"
Derince bir nefes aldım. Yeni bir tartışmaya girmek istemiyordum.
"Özel bir mesele Taehyung. Sana söyleyemem."
Ses tonum biraz sert çıkmıştı. O da sinirimi anlamış olacak ki ses etmedi. Arkadaşım olabilirdi, beni seviyor da olabilirdi, ama bu her şeye karışabilme hakkı vermiyordu.

Death of a bird/ Park JiminWhere stories live. Discover now