Chapter Eleven: "Is It Better, If I Die?"

Mulai dari awal
                                    

"Sonra?" dedim devam etmesini beklercesine.

"O, benden ayrılmak istediğini söyledi birden. Ailesiyle tekrar Japonya'ya taşınacağını ve ilişkimizi uzaktan ilerletemeyeceğimizi söyledi. Taşınacak olmaları beni üzmüştü fakat ayrılmak istiyor olması daha çok yıkmıştı. Beklemiyordum, gerçekten... Gittiğinde bir boşlukta hissettim kendimi. Onunla vedalaşmaya fırsatım bile olmadı. Yanlış bir şey mi yaptım diye düşünmekten kendimi alamadım gecelerce. O gün hayata küstüm, okula bile bir ölü gibi gidip geliyordum. Hiç unutamayacakmış gibi hissediyordum."

Güldü.

"Aslında bunu anlatırken ağlamam gerek. Yani birkaç ay öncesine kadar tam olarak öyle oluyordu fakat hiçbir şeyi geçmeyecek diye şartlanmamak gerekiyormuş. Şu an bu, kalbimde kabuk bağlamış ufacık bir yara. İnsan beklemediği bir şeyi bile mucizevi bir şekilde unutabiliyor birden."

Başını gökyüzüne kaldırdı ve bir noktaya tebessüm ederek baktı.

"Evden çıkıp hayata adım atmaya karar verdiğim ilk an o parti günüydü. Davet edilmiştim, ben de gitmekten zarar gelmez diye düşünerek sonunda çıktım yatağımdan. Ve şimdi diyorum ki, iyi ki de çıkmışım. Yoksa seninle tanışamayacaktım Yeji. Belki de bir yara olarak kalacak sevgilimi unutturmayı başaran sen oldun."

Gözlerimi ondan çekip ayaklarıma sabitledim.

"Peki..." dedim, sustuğunda. "O kızı hatırladıkça bana olan duyguların hiç değişmeyecek mi? Belki de bana baktıkça ona karşı pişman olacaksın..."

"Her şey için ikinci bir şans tanınmalı Yeji. Bu şey aşk da olsa... Evet, benim ilkimdi, en başta başka kızlara baktıkça ona ihanet edecekmiş gibi hissettim ama sonra düşündüm ki eğer bana gerçekten aşık olsaydı benimle olmaya uzaktan da devam ederdi. Ya da giderken onu beklememi, geri döneceğini söylerdi. Söylemedi. Bazen büyük hatalar yapar insan, önemli olan ondan ders çıkarmak... Benim hatam da biri için hayatımı ertelemekti, hayatın karşıma çıkaracağı hediyeleri unutarak..."

Durakladı, yere bakıp tekrar tebessüm etti.

"Soruna gelecek olursak... Sana karşı olan duygularım hâlâ değişmedi. Seni anlıyorum, senden yaşça büyüğüm. Garip geliyor olabilir. Ama lütfen, bu benden uzaklaşman için bir neden olmasın."

Konuşmadım, gözlerimi az önceki noktaya sabitledim. Emindim; onu reddetikçe kalbi kırılıyordu, belli etmek istemiyordu. Emindim, Minho benden daha iyilerini hak ediyordu. Ona karşılık vermeye kalksam hak ettiğini veya istediğini veremezdim ve sonumuz eski sevgilisiyle olan gibi olurdu.

Üzgünüm, Minho. İstediğini veremem.

Yutkundum, çaresiz hissediyordum. Bir damla yaş yanaklarımdan kayarken bacaklarıma daha sıkı sarıldım. Ve bir damla yaş daha...

Bir daha ve bir daha...

"Yeji? Neden ağlıyorsun?" Endişeli sesi kulaklarıma geldiğinde hemen yanaklarımı sildim.

"Ağlamıyorum." dedim küçük bir çocuk gibi. Sesim titremişti. Evet, Yeji. Gerçekten ağlamıyorsun, Minho da sana inanmıştı tabii.

Aramızdaki mesafeyi ilk kez kapattı ve kollarını bedenime sardı. Bir eliyle yanaklarımı sildi. "Yalan söyleme, neden ağlıyorsun, bilmek istiyorum sadece."

"Minho... Ben üzgünüm. Ben... Ben sadece sana karşılık veremem." dedim kekelerken. Konuşmakta yeterince zorlanıyordum.

"Zorunda da değilsin, güzelim. Bunda ağlanacak bir şey yok ki..." diye karşılık verdi, kolları bedenimi onunkine daha çok çekerken. Tekrar ıslanan yanaklarımı bu kez ben sildim.

✓ anxiety ❁ [hyunjin × yeji]Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang