Bölüm 52: Gecenin Gözleri

881 128 13
                                    

Hem son derece rahatsız olan yatağıma, hem de bu geceki görevimin yarattığı heyecana karşın bir kaç saat boyunca deliksiz uyuyabilmiştim. Ustamın beni sarsması ile gözlerimi açtığımda, bu kadar derin uyuyabilmeme ben de şaşırmıştım. Kısa süren bir kafa karışıklığı ile bakışlarımı mağaranın karanlığında dolaştırdıktan sonra, içinde bulunduğum durumun detaylarını hatırlayabildim.

"Zaman geldi mi" diye sordum ustama yarı açık gözlerle.

"Evet. Yola çıkıyoruz" diye yanıtladı deneyimli kolcu sessizce.

Askerlerin hemen hemen hepsi, geniş mağaranın bir köşesinde dinleniyor, aldıklara emirlere karşın yer yer horlama sesleri taş duvarlardan yankılanarak bütün boşluk içinde dolanıyordu. Yarın gece zinde olabilmek adına, herkese geceyi uykusuz geçirip, gün doğumuyla uykuya dalmaları söylenmişti. Uzun yolculuğun ardından bu hiç de uyulması kolay bir emir değildi. Rehaveti üzerimden silkeleyip, baş ucumda bulunan heybeme doğru uzandığımda, ustam başını olumsuz anlamında salladı.

"Sadece kemerini al. Hızla etrafa bakıp, döneceğiz. Çatışma olmayacak" dedi.

 Söylediğini yaparak, kemerimi belime geçirip çoktan hazırlanmış olan ustamın ardından mağaradan çıktım. Bizi kapının bir ilerisinde karşılayan üçlünün yanına doğru gittik. Tulga ve Vigor, Lord Edder 'in yanında durmuş yola çıkmadan önce konuşmak için bekliyorlardı. Üçünün de yüzlerinde aynı ciddi ifade vardı. Bir an için Edder 'e doğru dönen Tulga, adamın başını sallaması ile tekrar yüzünü bize doğru çevirdi.

"Sizinle gelemediğim için üzgünüm, çocuklar" dedi hayal kırıklığı ile.

Adamın, Lord Edder 'in fikrini değiştirmesi için dil döktüğüne emindim. Bir yıla yakın zamandır iz sürmeyi, ormanla bir bütün olmayı öğrenen biri olarak Lord Edder 'in neden yalnız gitmemizi istemediğini anlıyordum. Vigor kadar ümitsiz bir vaka olmasa bile Tulga da bir arazi insanı değildi. Korucuların ve deneyimli avcıların yıllar içinde kazandığı hafif adımlar ikisinde de yoktu. Öte yandan Lord Edder 'in avcılığa büyük bir zaman ayırdığını söyleyebilirdim. Adam her arazide ne yapacağını bilir gibi taşıyordu bedenini. Fakat adamlarının, onun liderliğine burada ihtiyacı vardı. Bu görev için gerçekten ustam ve ben en tek adaylardık.

"Ben de öyle" diye araya girdi Vigor.

 "Endişelenmenize gerek yok. Sorun çıkmayacak" dedi ustam güvenle.

"Elbette çıkmayacak. Gün doğumundan önce geri dönmenizi bekliyorum" diyerek elini ustamın omzuna attı Lord Edden.

Ustam adamın dostane jestine, sessizce başıyla onaylayarak cevap verdi. 

"Marver, Tom 'un sözünden çıkma" diye bana da tembihte bulundu Lord Edder.

Lord Edder, Tom Fernar 'ın beni çırağı olarak yetiştirdiğini bilmiyordu. Marki 'nin yanında bir araya gelmiş, yaş farkından dolayı ağabey kardeş gibi davranan bir ikili olduğumuzu düşünüyor olmalıydı. Aslında adamdan bazı gerçekleri saklamak hoşuma gitmiyordu. Saray politikalarına gömülmüş soylulardan çok daha nitelikli bir insandı. Eminim ustam ve benim hikayemizi bilse, tek yapacağı sırtımızı sıvazlamak olurdu. Belki bu işler bittikten sonra ustam ona bizden bahsederdi. 

"Emredersiniz, lordum" diye yanıtladım adamı.

Konuşmayı uzatmadan, ustamla beraber dava arkadaşlarımızı geride bırakarak düşmanın saklandığı ine doğru yola çıktık.


Yürüdüğümüz arazi takılıp düşmenizi bekleyen keskin kayalar, adımlarınızın altında hareket eden çakıl öbekleri ile dolu olsa da, kesinlikle dağın etrafını saran orman kadar ölümcül değildi. Ay ışığı bulutsuz gecede yolumuzu aydınlatıyordu. Gözlerim ustamdan bile daha iyi seçebiliyordu yolları. Kolcunun deneyimi ise aramızdaki görüş farkını kapatmasına olanak sağlıyordu. Hiç konuşmadan, hafif adımlar ile ilerliyor, sürekli olarak çevremizi gözlemliyorduk.Dağın kendisi su ya da hayvanların sevdiği türden otlar barındırmıyordu. Canlılığa ait tek belirti, arada bir uzaklardan gelen gececi kuşların çığlığıydı. Bir saatlik yürüyüşün ardından, ustam elini kaldırarak ilerimizde şekillenen yükseltiyi işaret etti. Gördüğüm şekil bana bir krater 'i anımsatmıştı. Kayalıklardan oluşmuş bir çanak biçiminde, kendini çevre araziden soyutlamış alanın ortasını göremiyordum. Ustamın bahsettiği düşman kampı, bu korunaklı alanın tabanına kurulmuş olmalıydı. Çanağın ormana bakan kısmında yükselti azalıyor, kraterin içine doğru doğal bir geçit oluşturuyordu. Ustamın anlattığına göre, gözlem yaptıkları süre içerisinde yeni insanlar gruba katılıp, temel silah eğitimleri alıyorlardı. Kampın nüfusu, bu sürekli gelip giden insanların sayısına göre sürekli değişiyordu. Bu gece ki görevimiz içeride kaç kişinin olduğunu öğrenmek değildi. Çadır sayısından belli bir tahmin yürütebilsek bile, asıl amacımız gece boyunca kampı koruyan muhafızların hakkında bilgi edinmekti. Hiç beklemediği bir anda, kılıcı beline asılı değilken yakalanan otuz kişi ile, elli kişi arasında o kadar büyük bir fark yoktu. Yarın ki saldırımızın başarısı, düşmanı gafil avlamaya dayanıyordu. Bunun önündeki en büyük engel de, gelişimizi haber veren gözcüler ve kamp içerisindeki muhafızlardı. Gece karanlığında yalnızca ana hatlarını seçebildiğimiz kratere hala bir kaç saatlik yolumuz vardı. Ustam bizi, eğilimli araziden indirip doğal geçide yöneltmek yerine, doğrudan kraterin etrafını saran yüksek kayalık duvarına doğru götürüyordu. Geçidin gözlenme ihtimaline karşın, içeriye oradan girmeyecektik. Bu, bu gece bitmeden yeniden bir tırmanış tecrübesi edineceğim manasına geliyordu. Zira kamp alanına şöyle bir göz atabilmek için, kraterin kayalık dış yüzeyinin tepesine kadar çıkmamız gerekecekti. Daha önce de kampı gözlemlemiş olan ustam yanında halat getirmemişti. Bunu iyi bir işaret olarak yorumluyordum. Kendisine tırmanış ile ilgili bir şeyler sorma isteğimi zorla bastırmam gerekmişti. Zira yolculuğun başından bu yana koruduğumuz sessizlik, bizi bu gece hayatta tutacak en önemli silahımızdı. Belimizde kılıç taşıyor olabilirdik, fakat o kadar kalabalık bir eşkıya grubuna karşı hiç bir işimize yaramazlardı. Ustamın yayımı almamamı söylemesinin sebebi de bu olmalıydı. Eğer iş savaşmaya gelirse, kaybedeceğimiz açıktı. Bir orman hayaleti gibi, gecenin içinde ıslıksız rüzgarlara karışıp gezinmeliydik. Fakat zorlu arazi, sürekli olarak planlarımızı bozmak ister gibi davranıyordu. Krater 'e yaklaştıkça bir kaç defa gevşek zeminde ayağımın kaymasına engel olamamıştım. Neyse ki her defasında yuvarlanan taşlar çok fazla gürültü çıkarmadan durmuşlardı. Hedefimiz gözlerimizin önünde büyüdükçe, ustam ile adımlarımızı tartarak ilerlemek zorunda kaldık. Büyük ölçüde yavaşlamıştık, fakat kamptan duyulma riski de her adımımızla birlikte artıyordu. Krater 'in yamacı dik değildi, tıpkı tahmin ettiğim gibi halatsız olarak tırmanışa müsaitti. Bir an için yaşayabildiğim küçük tatmin duygusu, geçit ağzına doğru ilerleyen karartıları görmemle birlikte hemen bir tehlike hissine tarafından def edildi. Olduğum yere çakıldığımda, ustamın hala yürümeye devam ettiğini fark ettim. Arkasından uzanıp kolundan tutarak dikkatini çektiğimde, bana dönen yüzü soru sorar gibi bakıyordu. Parmağımla karartıların olduğu yeri işaret ettim.

EJDER RUH 1. KİTAPWhere stories live. Discover now