Bölüm 36: Ateş-soyu

899 132 13
                                    

Marki ile konuşmamın ardından geçen günler boyunca hiç bir olaya karışmadan, sakince bana verilen görevleri yerine getirdim. Yüzleşme öz güvenimi azaltmıştı. Detaylar üzerine o kadar yoğunlaşmıştım ki, hareketlerimin kimleri nasıl etkileyeceğini hiç düşmemiştim bile. Eğer ustam olmadan bu ölümcül sarmaldan sağ çıkmak istiyorsam, çok daha akıllıca hareket etmem gerekiyordu. Ne var ki hayatımda aniden karar vermem bir çok olay aynı anda oluyordu. Tek yapabildiğim hızlıca bir çıkar yol bulmak oluyordu. Mora ve sihirbazdan bir ses gelmemişti. Ustamdan da başka bir mektup almamıştım. En azından Marki bana böyle bir şeyden bahsetme gereği duymamıştı. Adamın tekrar karşısına çıkıp bir açıklama talep edecek halim yoktu. Bütün küstahlık haklarımı tüketmiştim. Üstelik kıymetli vaktimi düşünüp, akıllıca çıkar yollar bulmak yerine saatlerdir o kızı düşünerek geçiyordum. Kapıda karşılaştığımızda aklıma kazınan o güzel yüzün detayları, diğer düşüncelerimi bir bıçak gibi yarıp aklıma sızıyordu. Tek bildiğim kızıl saçlı kızın, Marki 'ye 'baba' diye seslenmiş olduğu gerçeğiydi. Sadece kız ile bunca zamandır bu kadar yakın olduğumu bilmek bile geceleri uykuya dalma süremi bir parça uzatmıştı. Onun hakkında daha fazla bilgi edinmeliydim. Bu bilgiler ile bir şey yapacağımdan değildi. 'Selam. Ben seyisinizin çırağıyım. Birlikte yürüyüşe çıkıp at boklarından konuşmak ister misiniz, leydim' diyerek kıza yanaşma şansım yoktu. Yine de merakıma baskın çıkamıyordum. Atlı muhafızların mesaileri değiştiği için gelen yorgun hayvanların tımarını yaparken seyis ile bu konuyu konuşmak için doğru anı bekliyordum. Ben kızı görmesem bile, bunca yıldır hizmet veren güvenilir çalışanlar mutlaka hakkında çok şey biliyorlardı. Tam bir salak gibi görünmeden konuyu nasıl açacağımı düşünmeye çalışıyordum.

"Koşum kayışını biraz daha çekiştirirsen çifteyi yiyeceksin. Kendini yaptığın işe ver" diye beni paylama fırsatını kaçırmayan seyis, en azından konuşmak için bir şans yaratmıştı.

"Elbette, efendim" dedim. "Size sormak istediğim bir şey vardı"

"Neymiş" dedi ilgisizce piposuna tütün doldurmaya başlayan adam.

"Marki ve ailesinin tüm atları bu ahırda mı? Şuradaki Marki 'nin binek atı ama diğerleri fayton ve askerlerin" dedim.

"Marki yalnız bir adam" diye yanıtladı adam.

"Öyle mi? Geçen gün kendisiyle konuşurken kızın birinin Marki 'ye baba diye seslendiğine yemin edebilirim" dedim göz teması kurmadan, atın koşumlarını kibarca sökmeye çalışarak.

"Kızın biri mi? Leydi Valeria 'dan bahsediyorsun sanırım" dedi adam sesinde bariz bir saygı tonu ile.

"Olabilir. Adını bilmiyorum. Kızıl saçlı bir-"

"Evet, Leydi Valeria. Leydinin bir atı yok, seni cahil çocuk. Soylu kadınlar at binmezler" dedi tersçe.

"Oh! Bunu bilmiyordum. Yani sadece Marki ve kızı mı yaşıyor o koca evde. Gerçekten küçük bir aile için, büyük bir konak" dedim dürüstçe. 

O konağa komple bir kasaba sığar, rahat rahat yaşayabilirlerdi gerçekten.

"Eşini daha çocukları bebekken kaybetti. Bir de erkek çocuğu var. Lord Giber. Kendisi eğitimi için Anvar 'da" dedi.

"Peki Valeria kaç yaşında" diye sordum istemsizce.

"Leydi! Leydi Valeria..." diye çıkıştı adam.

"Evet, tabi. Leydi Valeria" dedim mahcupça. 

"Marki 'nin soy ağacı sana öğretmem gereken şeyler arasında değil. Eğer o içi boş cahil kelleni seviyorsan, tehlikeli konulardan uzak durup işini yaparsın, çocuk" dedi adam soğuk soğuk.

EJDER RUH 1. KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin