Bölüm 53: Mağara

823 130 12
                                    

Askerlerden birinin zehirli mantarlara bastığı bir rüya görüyordum. Adam iniltiler ile yere düşüyor, can verene kadar öylece debeleniyordu. Korkunç bir ölüm adamın sonunu getirdiğinde bile boğuk iniltileri kesilmiyor, cansız bedeninden yükselen bağırışlar kulaklarımı dolduruyordu. Ses beni uyandıracak kadar arttığında, iniltilerin mağarada yankılandığını fark ettim. Yanlış bir şeyler oluyordu. Çevremde hastalanmış, can çekişen bir asker aradıysam da bulamadım. Duvarlardan yansıyan sesin kaynağını tespit etmek imkansızdı. Ustam da hemen yanımdaki postunun üzerinden doğrulmuş, benim gibi etrafına bakınıyordu.

"Baskın" diye bağırdı bir an sonra var gücüyle. "Uyanın! Saldırı altındayız". 

Deneyimli kolcu baş ucunda duran kemerine uzanıp, beline takmak ile zaman kaybetmeden kılıcını çıkararak ayağa fırladı. Bir refleks olarak ben de aynısını yaptım.

"Uyanın sizi ahmaklar! Silahlanın" bağırışları mağarasının arka taraflarında da yankılandı.

"Girişteler" diyen ustam gözlerini şaşkınla açmış olan Tulga 'ya sesleniyordu.

Dışarıda, mağara girişini koruyan bir kaç nöbetçi bırakıp geceki baskın için istirahate geçmiştik. Güneş ışığının ulaşmadığı mağaradan zamanı söylemem mümkün değildi, fakat uyuduğumuzdan bu yana çok zaman geçmiş olamazdı. Eğer eşkıyalar tarafından saldırıya uğramışsak, adamlar bizi en uygunsuz zamanda, uykumuzun en derin olduğu anda yakalamıştı. Bu bana oldukça tanıdık geliyordu. Tam olarak, onlara yapmayı planladığımız şeyi bize yapıyorlardı. Aklım bunun topyekun bir eşkıya baskını olduğunu reddediyordu.

"Seni tembel boz ayı" diyen Tulga, hala gözleri kapalı olan Vigor 'u tekmeliyordu.

İri adam onca bağırışa rağmen son ana kadar bir şekilde tatlı uykusuna tutunmayı başarmıştı. Elimde kılıcım ile, bir kaç meşalenin zayıf ışığı ile aydınlatılmış mağarada ustamın peşine düştüm. Adam yataklarında yeni yeni doğrulan askerlerin arasından mağaranın girişine doğru ilerliyordu. Tek bir adam genişliğinde dar bir koridor olan mağara ağzına vardığımızda, gün ışığı ikimizi de kör etti. Mağaranın karanlığına alışmış gözlerim, vaktin öğleyi hemen geçtiğini söylüyordu bana. Biz ilerledikçe arbede sesleri de arttı. Dışarı adım attığımda seçebildiğim ilk görüntü, yerde yatan kan içinde yatan cesetler oldu. Kısık gözler ile önümdeki sahneye baktığımda gördüklerime inanmak istemedim. Mağaranın etrafı sarılmıştı. Bizden kat ve kat fazla olan eşkıya ordusu tek çıkışımızı tutmuş, saldırıya ilk tepkiyi veren bir kaç askeri aşmaya çalışıyordu. Giriş bölümünün hemen önünde uyuyan kraliyet askerleri, nöbetçilerin çağrısını duyup yardıma koşmuş olmalıydılar. Mağaranın dar geçidi, kalabalık eşkıya ordusunun içeri hep beraber girmesini engelliyordu. Dört asker başarılı bir şekilde uykumuzda öldürmemize engel olabilmişlerdi. Bu aynı zamanda mağarada kapana kısıldığımız anlamına da geliyordu. Mağaranın hafifçe genişleyen ağzında duran iki asker, kendilerine doğru savrulan kılıç darbelerini savuşturuyor, yerlerinden kıpırdamadan hamleler yapıyorlardı. Hemen arkasında bulunan diğer ikili ise, arkadaşlarına yardım edemeden öylece beklemek zorunda kalıyordu. Ustam ve ben koridora tekli sıra halinde ancak sığabilmiştik. Uyanan diğer asker ise birer birer koridora gelip, bizim de geri dönüş yolumuzu kapatmışlardı.

"Geriye" diye bağırdı ustam. "Koridoru boşaltıp, mağara ağzına çekilin"

Sıkıştığımızı idrak eden askerler dar koridor boyunca gerileyerek yol açtılar. Pozisyonlarını koruyan sadece girişteki dört asker oldu. Biz mağara ağzına dönerken ön safhalardan yükselen yeni bir nida ve küfür seslerini işittim. Kendilerini bize siper eden adamlar uzun süre dayanamayacaklardı.  Mağaranın içlerine çekildiğimizde bütün bir bölüğün uyanıp, silahlandığını gördük. Tulga ve Vigor hemen öne çıkarak bizi buldular.

EJDER RUH 1. KİTAPWhere stories live. Discover now