Bölüm 16: Kabus

1.3K 156 12
                                    

Çiftliğin ahırından aldığım süt güğümünü, avludaki pişirme alanına doğru taşıyordum. Ağır güğümü kaldırıp, iki tane kocaman kalaylı kazanın yanındaki tahta havanın içerisine boşalttım. ince fakat uzunluğu yarım adam boyunda olan havan yeterince dolmuştu. Peynir yapımında kullanılan kazanlar yanmıyordu. Hemen onların gerisinde, çeşitli çiftlik aletlerinin olduğu masadan havanın karıştırma sopasını aldım. Bu sopa, derin havanın en altına gidecek kadar uzundu ve en uç kısmında, havanın genişliğine yakın, disk şeklinde bir uca sahipti. Karıştırma çubuğunu alıp, havanın içerisine sokuşturdum ve aşağı yukarı hareketler ile sütü dikey olarak karıştırmaya başladım. Yeterince bu işleme devam ettiğimde, sütün yağı çözülüp, havanın en üstünde toplanacaktı. Bir süre karıştırmaya devam ettikten sonra, çiftçinin kızı Rona yanıma geldi. Kumral dalgalı saçları, serin bir rüzgar ile dalgalanıyor, ela gözleri ise cevabını hiç bilmediğim sorular barındırıyordu. Kız benden iki yaş büyüktü ama aynı boydaydık. Vücudunun kıvrımlı yapısını, üstüne giydiği çalışma kıyafeti olan, basit bir dar pantolon ve yakası açık gömlek altından fark etmemek mümkün değildi.

"Hadi ama, bırak artık çalışmayı da benimle ilgilen" diyerek elime yapışıp beni çekiştirdi sahte bir üzgünlükle.

Bir anda sahne değişti ve kendimi, daha önce görmüş olduğum bir çayırın üzeride buldum. Çayır, Yerdümen ile Durman arasındaki yol üstünde, yüksek bir tepedeydi. Kuru otlar ve çiçekler etraftaydı. Çiftçi kızı Rona beni elimden tutmuş, kendisiyle beraber koşturuyordu. Kahkahası kulaklarımı dolduruyor, kalbimi hızlandırıyordu. Bir an sonra durup elimden kurtuldu ve  kendini otların üzerine bıraktı.

"Beni beğeniyor musun, Marver? Sence ben güzel miyim?" diye sordu abartılı bir mahcubiyet ile.

"Şey tabi. Sen çok güzel bir kızsın Rona" dedim ona dürüstçe.

"Neden yanıma uzanmıyorsun, gökyüzünü seyredelim" dedi gülümseyerek.

Beceriksizce kızın istediğini yaptım. Omuzlarımız birbirine değiyordu. Gökyüzüne bakarken, bedenim onun dokunuşu ile ısındı. Sanki bunu fark etmiş gibi yan dönerek, bedenini bana çevirdi. Yüzümü ona döndüğümü gözlerimiz buluştu. Pürüzsüz teni, hafif çekik ela gözleri ve dolgun dudakları tam karşımdaydı.

"Bence tam şu anda beni öpmelisin" dedi fısıldayarak.

Başımı olduğum yerden kaldırıp, yüzümü onun yüzüne yaklaştırırken gözlerimi kapadım. Amansız bir karanlık tüm dünyayı kapladı. Bir boşluğa düşüyordum. Korku ile bağırdım. Rüya görüyordum. İçimde bir yanım uyanmaya çalışıyor fakat bunu başaramıyordu. Rüya görüyor olduğumu bilmek korkumu yatıştırmıyordu, bağırmaya devam ediyordum. Odaklanıp, güzel bir şey düşünmeye çalıştım, fakat aklım hiç bir şeye konsantre olamadı. Sanki bir başkasının rüyasını görüyordum. Bir an sonra düşüşüm yavaşladı. Gözlerim kapalı mıydı, yoksa açık mı bilmiyordum. Zifiri karanlıktı. Ayaklarım yere basıyor gibi duruyordum fakat hiç bir şey hissetmiyordum. Acaba gerçekten hiç düşüp düşmediğimi bile merak ettim.

"Adını biliyor musun, küçük" dedi ses.

Kanım, damarlarımda buz kesti. Bağırarak, öfkeyle konuşmamıştı ses. Beni korkutan, sesin her bir yanımdan aynı anda geliyor oluşu ve sesin yapısıydı. Gırtlaktan konuşulmuş gibi. Sanki bir hırlamaya son anda şekil verilip konuşmaya döndürülmüş gibiydi. 'Bir dağ aslanı konuşsa, böyle olurdu' diye düşündüm

"Benim adım Marver" dedim güçlükle, başımı her yöne çevirip, karanlığın birbirinden farksız her köşesini tarayarak.

"Ne zavallı bir isim..." dedi bedensiz ses bir parça sezilen hayal kırıklığı ile. "Gerçek adını öğrenmelisin, küçük. Şimdi uyan"

EJDER RUH 1. KİTAPWhere stories live. Discover now