Bölüm 42: Gölgeden Çıkış

795 132 17
                                    

Saray 'dan çıkıp koşar adımlarla koruya doğru ilerlemiştim. Önemli bir iş üzerindeki hizmetli gibi görünürken, hızlıca insanlar ile arama biraz mesafe koymayı aynı anda başarmıştım. Gücüm üzerinde kontrolüm yoktu. Hala korumdan yayılan enerjiyi hissedebiliyordum ve tek ihtiyacım olan çevremde beni kızdırabilecek diğer insanların varlığıydı. İşaretlediğim sedir ağacını bulduğumda, kıyafetlerimi değiştirmeden önce, bir süre oturup soluklanıp iyice sakinleşmeye çalıştım. Lanet bir soylu yüzünden az kalsın bütün geceyi, tarih kitaplarına geçecek bir kabusa çevirmeme ramak kalmıştı. Soylular, her tanıştığım yeni üyesiyle birlikte içimde olumsuz duygular uyandıran bir güruhtan başka bir şey olmamıştı. Valeria bir istisnaydı. Yardımıma gelip, beni tokatlayan şerefsizi iliklerine kadar korkutan Lensar isimli adam da bunların dışında sayılırdı. O olmasaydı, şu anda bambaşka bir senaryonun içinde bulabilirdim kendimi. Neyse ki kızarık bir yanak haricinde başka bir zarar yaşanmamıştı. Yeterince sakinleştiğimi fark edip, üzerimdeki üniformayı çıkararak, süslü arabacı kıyafetlerimi giydim. Çaldığım mektupları gömleğimin içine güvenle sıkıştırdım ve üniformaları sedir ağacının geniş gövdesindeki kovuğa tıkıştırarak gözlerden gizledim. Uzun bir süre kıyafetleri birinin bulacağından şüpheliydim. Tekrar patika yola döndüğümde, adımlarımı tembelleştirip, sakin bir tempo ile yola koyuldum. Koru yolu genişleyip, ahırların manzarasını içine aldığında gözlerim doğrudan faytonun durduğu noktaya odaklandı. Kafamdaki kabus sahnesinde olduğu gibi askerler etrafta dört dönüp beni aramıyorlardı. Bu iyiye işaretti. Etrafta her zamanki gibi koşturan görevliler, gruplar halinde dolaşan arabacılar ve çalışanlar vardı. Sanki öylesine dolaşmaya çıkmış gibi, elime bir dal parçası alıp, tembelce budaklarını kırarak ilerleyişime devam ettim. Atların yanına geldiğimde, yüzümün sol tarafını koca hayvanın gövdesine siper ederek, sağrısını okşadım. Zira şu andan sonra beni ele verecek tek şey yüzümdeki bir el izi olabilirdi. Nasıl göründüğüme dair bir fikrim yoktu. Belki de yanağımda tam olarak peş parmağın izi duruyor olabilirdi. Kimden tokat yediğimi açıklamak gibi bir niyetim yoktu. En iyi ihtimalle bir kadın çalı şanı köşeye sıkıştırdığım düşünülse bile, böyle şeylerin dedikodusu yapılırdı ve hikaye ağızdan ağza hızla yayılırdı. İstediğim son şey böylesi bir dikkat noktası olmaktı. Gece yarısına çok bir zaman kalmamıştı. Fakat atlarla oyalanmak için yine de uzun bir zamandı. Yılın en iyi arabacısı ödülünü kazanmak istermişim gibi, temizlik bezini elime alıp yolcu kabininin içine girdim. Sadece kısacık bir süre oturulan koltukları ve zemini hararetli bir şekilde parlatma işine girdim. İşgüzarlığım, aradığım tüm mahremiyeti sağlıyordu. Hiç acele etmeden her bir nokta üzerinde ciddi bir efor sarf ederek temizliğe devam ettim. Yaptığım işi görse, huysuz arabacının o tekinsiz bakan gözleri bile duygu ile dolardı. Üstelik ellerimi çalıştırmak, ruh halim üzerinde olumlu bir etki yapıyordu. Korum ağır ağır sönmüş, içimde her an bir çılgınlığa sebebiyet vereceğine inandığım o katı duygu yumağı yumuşamıştı. Hatta yaptığım işe o kadar yoğunlaşmıştım ki, arkamdan seslenen çırağın sesi ile irkilmiştim.

"Arabacı" dedi yolcu kabinin kapısı önünde dikilip sırtıma doğru bakan adam.

Adama vücudumu dönmek yerine sağ omzumun üzerinden bakıp "Evet, ne vardı" dedim. En azından askerler yerine bir hizmetli yaklaşmıştı. Tutuklanıyor olamazdım fakat bu yükselen heyecanıma engel olamamıştı.

"Kuvarsiam 'lar ayrılmak üzereler. Ana kapıya bekleniyorsun" diyen hizmetli hızla bir başka arabacının yanına doğru gitti.

On-ikilere şükür, nihayet saraydan ayrılma vakti gelmişti.



 Saray 'ın ana kapısı görüş alanımındayken, bahçe içinde sessizce faytonun sürücü koltuğunda bekliyordum. Kuvarsiam 'lar adımlarını dışarıya attıkları anda onları almak için hazırdım. Bahçeye hala neşeli kahkahalar, hizmetli koşturmaları hakimdi. Konukların yürüyüşleri fazladan içilmiş şaraplar ile bir parça aksar gibi görünse de, kimse kendini bir meyhane sarhoşu gibi rezil etmiyordu. Ya çalışma odasının kapısını kırıp içeri girdiğim henüz keşfedilmemişti, ya da olayı genel bir panik yaratmamak için sessizce hallediyorlardı. İşimi bitirip dışarı çıktıktan sonra, kırık kapı tokmağını üstün körü de olsa yerine yerleştirmek ile uğraşmamıştım. Birinin neler olduğunu anlaması an meselesiydi. Fakat çok hızlı bir soruşturma yürütmeleri mümkün değildi. Çalışanları sorgulamaları için, düğünün bitmesini beklemeleri gerekiyordu. O zaman bile, konuştuğum iki kız, şapşal bir uşağın çalışma odasının yerini sorduğunu söyleyebilirlerdi ancak. Kimse bir arabacıyı aramazdı. Her ne kadar bir tehdit altında olmasam bile, bir an önce saraydan uzaklaşmak istiyordum. Neyse ki çok beklememe gerek kalmadan, kol kola kapıdan çıkan Kuvarsiam çifti kendilerini gösterdiler. Atları hızla harekete geçirip faytonu hemen giriş kapısının önüne aldım. Sürücü kabininden yere atlayıp, faytonun kapısını açarak beklemeye başladım.

EJDER RUH 1. KİTAPWhere stories live. Discover now