Bölüm 18: Sürpriz Eğitim

1.1K 154 20
                                    

Akşam üzeri oluyordu. Güneş tepede durmaktan yorulmuş, ufuk çizgisine doğru dermansızca düşmüştü. Saatlerdir lanet tepede Rona 'nın gelmesini beklemiştim. Benimle dalga geçildiğini anlayalı bir süre olmuştu. Kırık gururum ve sinirim yüzünden, tekrar kasabaya inip insan içine karışmayı erteliyordum. O kısa siyah saçlı yılanın, buluşma fikrini Rona 'ya hiç söyleyip söylemediğini bile düşünmüştüm. Hayır, bu saçma sapan oyunu, onun haberi olmadan yapmazdı. Rona, bana randevu verildiğinin ertesi günü çiftliğe gittiğimde, her fırsatta göz göze gelip bana gülümsemiş ve hayaller kurmama izin vermişti. Eğer hala paraya ihtiyacım olmasa, o çiftliğe gidip kıza ağzıma geleni söylemek isterdim. Gerçi bunu yapabilir miydim, emin değilim. Ona gerçekten ne söyleyebilirdim ki? Kızlar benimle dalga geçmişlerdi. Bunun canımı bu kadar sıkmasına izin vermem beni sinirlendiren asıl sebepti. Bu konuda bir şey yapmayacaktım. Bana gülümseyen kızlara karşı dikkatli olmaya karar vermiştim sadece. O gülümsemede erkekleri aptallaştıran bir şey vardı. Oturduğum çimenlerden kalkıp, elimde havaya atıp yakaladığım küçük çakıl taşını tüm kuvvetim ile tepeden aşağı attım ve dönerek kasabaya ilerlemeye başladım. Bayan Manaste 'nin kulubesine yaklaştığımda, onu bahçesinde, büyükçe bir kütüğü balta ile küçük çıralara bölmeye çalışırken görmüştüm. Yanında iste, etrafa buhar püskürten, ateş üzerinde bir kazan vardı. Davet beklemeden bahçesine daldım.

"İzin verin işinizin sıkıcı kısmını üstleneyim" diyerek elinde tuttuğu baltaya elimi uzattım.

Kadın, bir anda beni gördüğüne şaşırdıysa da bu yüzüne yansımadı. Kısa bir an sonra baltayı elime tutuşturarak, kazanının başına gitti.

"Sanırım o yeşil şey, garip bir çorba değildir" diyerek kazandaki sıvıyı sordum, baltamı kütüğe indirmeden önce.

"Pek doyurucu bir yemek olmazdı. Bu yanmış deriye iyi gelir, acısını alır. Bir kazan suyla kendini haşlamış sakarın biri için. Ne oldu, ağacın teki sana çelme mi taktı? O kütükle alıp vermediğin ne" diye sordu şifacı kadın.

Bir an kendimi kaptırıp, günlük aşk hayatımın sıkıntılarını baltam ile kütükten çıkardığımı fark ettim.

"Atılacak fazla enerjim var da.." dedim kendimi daha kontrollü tutarak.

"Korucunun eğitimine ara vermek zorunda kalması kötü oldu. Senin yaşındaki boş vakti olan oğlanlar, hayırlı işlerin peşinde koşmazlar" dedi şifacı.

"Size koşa koşa yardıma gelmiş masum birini-" 

"Hem de hiç işi olmadığı halde, kasabanın dışındaki evime gelmiş biri. Buradan bakınca acil bir tedaviye ihtiyacın varmış gibi durmuyor, çocuk." diyerek sözümü kesti.

Yaşlı kadın elbette, biraz mahremiyet arayan genç aşıkların sık sık gittiği o tenha tepenin farkındaydı. Gergin tavrım ve orada gereksiz bulunuşum ile ilgili bir sonuca varmıştı bile. 

"Gayet sağlıklıyım. Üstelik artık o kadar boş vaktim olmayacak. Birliğe yeni bir korucu geldi ve kaldıkları süre boyunca beni de kendi çırağı ile eğitecek" diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım.

"Bak bu isabetli olmuş. Sabahları da fırıncının birine hamallık yaptığını duydum. Yalnızca berduşların bu kadar çok mesleği olur. Bir tanesini en iyi şekilde öğrenmen gereken yaştasın" dedi.

"Bu kasabada hiç sır olmaz mı?" diye yakındım.

"Evlat, on tane gebe kadına ebelik ediyorum. Bütün gün çene çalmaktan başka yapacak daha iyi bir işi olmayan kadınlar, emin ol kraliyet casuslarından daha çok şey bilirler" dedi hafifçe sezilen bir keyifle.

EJDER RUH 1. KİTAPWhere stories live. Discover now