Bölüm 19: Sebepler ve Sonuçlar

1K 164 24
                                    

Kavganın yaşandığı alanda biraz soluklandıktan sonra, eşyalarımızı toplayıp kasabaya, kraliyet askeri garnizon binasına doğru yola çıktık. Bay Remve, yaralı olmasına rağmen benden daha hızlı ilerleyebiliyordu. Kendimi güçsüz hissediyordum, fakat bu sefer yataklara düşmeyecektim. Hala enerjim vardı. Grup sözleşmiş gibi hiç konuşmadan ilerliyordu. Belki bir sinir krizi geçirip, kafamın karıştığını söylemeliydim. Fakat bu fiziksel kuvvetimi açıklamazdı. Sessizlikten faydalanıp, olanları düşünmeye çalıştım. İki defa, hayatım tehlikeye girdiği zaman, kendi içimdeki bir kaynaktan güç çekmiştim. Hatta ilk seferinde, bu kaynağı ismiyle düşünebilmiştim. Ona kor demiştim. Bu bilgiyi nasıl edindiğimi bilmiyordum. Bu kor dediğim güç kuyusunu şu anda hissedemiyordum. Kontrolüm dışında ortaya çıkıyordu. Üstelik ondan ne kadar güç çekersem, o kadar yoğun bir delilik hali yaşıyor ve sonrasında zayıflıyordum. İlk ona ulaştığımda, dağları patlatacak kadar güç kullanmıştım. Hala daha istemsizce güç çekiyordum ki, kendimi zorla durdurmuştum. Bunun sonucu kendi ustamı, hayatta güvendiğim yegane yol göstericimi öldürmeyi düşünmüştüm. Sonrasında ise, ölümle burun buruna gelip aylarca hasta kalmıştım. Oysa şu anda, hafif bir halsizlik yaşıyordum. Yine de bir orduyu durdurabilecek kadar güçlenmiştim. Lanet bir kılıcı çıplak ellerimle durdurmuştum. Yürürken istemsizce sol elimin avucuna açıp baktım. Çizilmemişti bile. Göz ucum, Bay Remve 'nin baş hareketini yakaladı. O da açtığım avcuma bakıyordu. Elimi hemen kapatıp, serbestçe yanıma düşürdüm. Kılıcı yakaladığımı görmüş olabilirdi. Bunun için şu anda yapabileceğim bir şey yoktu. Her iki olayın ortak bir özelliği de, kor diye isimlendirdiğim şeyin, yara izimi acıtarak bana güç vermesiydi. O acı, ilk seferinde beni yere yıkmıştı, ve az daha kendimden geçiriyordu. Bütün bu olaylardan çıkardığım tek bir sonuç vardı. Kızıl Kardeş tapınağı sorularımı cevaplayamazdı. Bana kötücül ruhlar musallat olmuyordu. Kötücül şey, benim içimde yaşıyordu ve bir şekilde, beni hayatta tutuyordu. Neyle karşı karşıya olduğumu çözmek artık benim kabiliyetimin ötesindeydi. Başka bir teorim, izlemem gerektiğini düşündüğüm bir yolum yoktu. Yardım almalıydım. Benden daha tecrübeli birinden, bana yol göstermesini istemeliydim. Bay Remve ve Dolan zaten bir şeyler görmüşlerdi ama asıl korkutucu olan ilk seferden haberleri yoktu. Eğer biriyle konuşacaksam, bu güvenimi çoktan kazanmış olan Tom Fernar, yani kendi ustam olmalıydı. Onu her zamankinden daha fazla özlüyordum. Kasabanın girişinde geniş bir arazi üzerine kurulmuş garnizona yaklaşırken, ağır aksak yürüyüşümüz, kapıda nöbet tutan askerlerin dikkatini çekti. 

"Hey! Siz, oradakiler. İyi misiniz?" diye sordu iki nöbetçiden birisi bağırarak.

"Saldırıya uğradık! Eşkıyalar" diye cevap verdi Bay Remve, yaklaşan nöbetçilere. 

Nöbetçiler yanımızda bittiler. "Bu konuyu çavuş ile görüşmelisiniz hemen. Avluya kadar beni takip edin, kendisini uyandırıp sizinle konuşmasını sağlayacağım. On-ikiler adına, yaralanmışsınız" diye nida kopardı, iri kolcunun kan sızdıran kolunu gördüğünde.

Asıl kanı, bacağından aldığı yara ile kaybediyordu kolcu. Çok geçmeden birinin o yaralar ile ilgilenmesi gerekiyordu. İki nöbetçi kapıyı açıp, bizi garnizonun avlusuna götürdüler. İçeride okçuluk hedefleri, kılıç talim kütükleri, eğitim silahları vardı. Arazinin içerisinde yatakhane olduğunu düşündüğüm bir kaç taştan bina vardı. Bize beklememizi söyleyen nöbetçi, seri adımlarla birine doğru gidip, kapıdan geçtiğinde gözden kayboldu.

"Bay Remve, yaralarınıza bakılması gerekiyor. Şifacıyı alıp gelebilirim hemen" dedim.

"Şimdi değil, Marver. Birlik binasına dönünce. Önce, başka eşkıyaların varlığına karşın garnizonu uyarmalıyız. Soru sorulursa, gereksiz ayrıntılardan kaçının" dedi gizemli bir şekilde.

EJDER RUH 1. KİTAPWhere stories live. Discover now