Bölüm 1: Yetimhane Kabadayıları

7.4K 342 35
                                    

Günün angaryalarını düşündükçe, toplamaya giriştiğim yatağı bozup, içine girmemek için tüm irademi kullanmam gerekti. İkinci basamağına tırmandığım ranzanın üst katındaki yatağım en kıymetli malımdı. Ne kadar yüksek o kadar iyi. Yerden yukarıda uyumanın kendine has huzur verici bir havası vardı. Üstelik onu bir garnizon yatağı kadar iyi toplamazsam, Bayan Bitto yaratıcı cezalarla günümü iyice tatsızlaştırırdı. Yatağımı toplamak ile ilgili bir sorunum yoktu. Uzun zamandır herhangi bir ranzanın üst katında olan bir yatak istemiştim. Bunu elde edebilmek için bir çok çocuğun Aziz Walaro gününde yetimhaneyi terk etmeleri, ya da geçirdiği hastalıklara yenik düşmeleri gerekmişti. Yetimhanede bütün yataklar doluydu ve istediğimiz yeri seçemezdik. Ancak boşalanlar üzerinde bir hakkımız olurdu. Tabi bu hak, diğer yetimlerin nezdinde duyulan bir saygıyla kazanılırdı. Yetimhanede işler basitti. Hiç bir çocuk burada istediği için bulunmazdı. 13. yaşımıza kadar hayatta kalırsak, zanaatçıların tanrısı Aziz Walaro gününde meslek ustaları tarafından çırak seçilmek için görücüye çıkardık. Şanslı olanlarımız hem bir hayat tarzı hem de meslek öğrenmek üzere yeni evlere kavuşurlardı. Şanssız olanlarımız ise.. Eh dünyanın çiftçilere, tüccarlara, hatta dilencilere, hırsızlara ve karanlık işleri yapan kişilere de ihtiyacı vardı. Öyle ya da böyle, 13 yaş güçlü olanlarımız için yeni bir hayatın başlangıcıydı. Şahsen diğer çocukların aksine ben böyle bir günü sabırsızlıkla beklemiyordum. Pek değişim yanlısı bir mizacım olduğu söylenemezdi. Ben tanıdık mekanlarda, bildiğim kurallar ile oynamayı severdim. Tam yetimhanenin düzenine alışmışken, sil baştan başlamak cazip gelmiyordu. Benim de 13 yaşıma girdiğim doğum günüm, geçtiğimiz hasat döneminde olmuştu. Tabi bu gün çoğumuz için, yetimhane dışındaki çocuklar ile aynı anlamı taşımıyordu. Doğum günümüzü, yetimhaneye bırakıldığımız gün olarak sayıyorduk. Zira tam doğum gününü bilen çocukların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Üstelik herhangi bir kutlama da olmazdı. Bazen o günün geldiği, çocuğa görevli hemşire tarafından bildirilirdi, hepsi bu. Sanki unutmamız gerçekten mümkünmüş gibi... Hayatımızı belirleyecek bu zaman takibini hepimiz yapardık. Krem rengi örme keten kumaş çarşafımı, saman ile doldurulmuş yatağımın altına kenarlarından iyice tıkıp, yüzeyinin dümdüz olduğuna kanaat getirinceye kadar çekiştirdim. Bir çırpıda tahta basamaktan atlayıp yere düştüm. Zayıf fakat çevik bedenim, bu tarz akrobati gösterileri için idealdi. 

Çevrem tıpkı az önce benim yaptığım gibi, otomatik bir telaşa bağlanmış hareketler ile çalışan çocuklar ile doluydu. Anlaşılan kimse Bayan Bitto 'yu kızdırmayı göze alamıyordu. Kasabada yaşanan kuraklık her yıl arttıkça, yiyecek edinmek de bir o kadar zorlaşıyordu. Haliyle yetimhanede terk edilmiş boğazlar artarken, çalışan hemşire sayısı da düşüyordu. Bu kantarı bozuk terazi, bazı hemşirelerin düzeni sağlamak için sertleşmesi ile sonuçlanmıştı. Bayan Bitto onların içerisinde en şöhrete sahip olanıydı ve bugün Bayan Vorsay ile görev başındaydı. Bayan Vorsay 'ı yumuşak kalpli bir kadın olarak nitelendiremezdim. Yine de Bayan Bitto 'dan oldukça sabırlı bir karaktere sahipti. Düşüncelerimi, halinden memnunca sırıtarak bana doğru bağıran Göbek bozdu. "Hey! Marver! Baksana..." diye seslendi. Duymazlıktan geldim. Bugün Göbek 'in habis ve tamamen sebepsiz olan sataşmaları ile uğraşmak istemiyordum. "Duyduğuma göre bugün tuvalet temizliği sendeymiş. Kahvaltıdan sonra senin için oraya bir sürpriz bırakacağım" diye ekledi. Midem kasıldı. O lanet tuvaletleri temizleme sırası gerçekten bendeydi ve bu kesinlikle hiç sabırsızlanmadığım bir ayrıcalıktı. Aynı yaşta olmamıza rağmen, Göbek 'in boyu da eni de yaşanan kıtlıktan habersizdi. Zira Göbek 'den cılız fırıncı çırakları görmüşlüğüm vardı. Bize verilen kıt kanaat yemek ile o cüsseyi nasıl yaptığı, hayatın gizemlerinden biriydi. Cevabımı ona yönelttiğim kötücül bir kararlılıktaki bakışlarımla verdim. Boyum ve cüssem yaşıtlarımdan az olabilirdi ama bu yetimhanedeki çocuklar, benimle uğraşmamaları gerektiğini - eh... en azından çok fazla uğraşmamaları gerektiğini - bilecek kadar ün yapmıştım. Eğer küçük ve çelimsizseniz, böyle bir yerde ezilmemek için tek silahınız azminiz olmalıydı. Hayatlarına kazık yiyerek başlamış olan yetimler, dünyanın adaletsizliğine karşı birbirlerine sığınarak direnme eğiliminde olurlardı. Bu genelleme benim için hiç geçerli olmadı. Benim arkadaşım yoktu. Güven yoksunluğunu, bir başka insana güvenerek kapatmaya çalışmanın mantığını hiç anlayamadım. Eh... Bu durumun dezavantajları yok değildi. Örneğin disiplin ve kontrol için yeterli varlığı gösteremeyen hemşirelerin dikkatinden kaçan kuytu bir köşede sıkıştırılınca, arkanızı kollayacak birinin eksikliğini çekiyordunuz. Göbek ve çetesinin daha önce çoğu defa gözlemlediği üzere, ben böyle durumlarda dövüşmeyi seçmezdim. Olabilecek en az hasarı almak için, çömelmiş ince bedenimi dertop edip, işlerinin bitmesini beklerdim. Bir çuvalı tekmelemek ne kadar süre için eğlenceli olurdu ki? Benim üzerime gelmeme sebepleri, bir patates çuvalını taklit edebilme yeteneğim değildi elbette. Benim işim daha sonra başlardı. Kural bir; asla unutma. İlk kuralım, takip etmesi en kolay olanıydı. Sizi tekmeleyen birini unutmanız kolay olmazdı. Hele bu tekmeler Göbek gibi, iri yarı birinden geliyorsa. Daima onun çevresinde dolaşan Bahab ve Zukar 'ın, Göbek kadar iri olmasa bile, benden daha uzun ve yapılı oldukları kesindi. Üstelik Bahab benden bir yaş küçüktü. Çelimsizliğim biraz gurur kırıcıydı. Fakat onu telafi edecek başka yeteneklerim vardı. Aslında Zukar 'ın kendisi ile bir problemim yoktu. İş birini pataklamaya gelince o kalabalık edip, izlemekten başka bir şey yapmazdı. Sanırım burada hiç birimiz ideal arkadaşlarımızı seçemiyorduk. Öte yandan Bahab, Göbek 'in kabadayılık dürtülerinin bir köpeğiydi. Bana attığı tekmeler onunki kadar canımı acıtmasa da, şevkle atılmış olduklarını görmek için yüzündeki ifadeye bakmama gerek yoktu. Bunu ispatlayacak çürüklerim vardı. Kural iki; iyi planla. Böylesine bir pataklamanın ardından, insanın sinirine kapılıp aptalca bir şey yapması çok olasıdır. Bu aptallık daha çok pataklanmaya ya da hemşireler tarafından yakalanıp cezalandırılmaya dönüşme eğiliminde olur. Ben soğuk kanlılığımı korumayı tercih ederim. Bu irade gerektiren bir eylemdir. Hedefini tanımak, sana en iyi pusu yerini ve zarar verici silahı seçebilme avantajı sağlardı. Neyse ki bir yetimhanede pek sır olmazdı. 

EJDER RUH 1. KİTAPOnde histórias criam vida. Descubra agora