Bölüm 12: İlk Hastalık

1.4K 173 5
                                    

Gözlerim bir çatı katının, duvar kenarlarına doğru alçalan üçgenlerden oluşan ahşap tavanına bakıyordu. Nerede olduğum konusunda bir fikrim yoktu. Çevreme bakmak için doğrulmaya çalıştım fakat bedenimin başka planları olduğu açıktı. Hızla yitirdiğim fiziksel güç yüzünden yastığa geri düştüm. Derdin derin solumaya başlamamın tek sebebi harcadığım çaba değildi. En büyük etkiyi bir kabus gibi geri gelen hafızam yapmıştı. Neler olduğuna inanamıyordum. Bir kapının açılma sesi duydum.

"Marver! On-ikilere şükürler olsun uyanmışsın! Hayır, hayır kalkmaya çalışma sakın" diyen ustam yatağın yanında bitti. 

Duygularım karman çormandı. Onu ayakta görmek içimi mutluluk ile doldurmuştu ve aynı anda onu öldürmek istediğim anın hatırası karnıma bir suçluluk sancısı sokmuştu. Bedenimin titrediğini fark ettim. Başımı bile oynatamıyordum. Boynumdan süzülüp akan damlaları hissettim. Terliyordum. Benden hayatını şans eseri kurtarabilmiş olan adam, ıslak bir bezi alnıma koyuyordu. Bezin serinliği titreyişimi arttırdı.  Ölüyor olabileceğimi düşündüm. Kollarım ve bacaklarımdaki tüm kaslardan ürpertili sızılar yayılıyordu fakat en keskin acıyı göğsümde hissediyordum. Sanki yanık izim, çektirmeyi unuttuğu bir acıyı yeni hatırlayıp hemen işe koyulmuştu. Etrafa alevler saçıp, cinayet planları kuran bir deliden, ölüm döşeğindeki cılız bir oğlana dönmüştüm. Konuşmaya çalıştım.

"Siz..." diyebildim sadece nasıl olduğunu sormaya çalışırken.

Dilim bir tembellik ile, aklımın emrettiği kelimeleri şekillendirmeye yanaşmıyordu.

"Her şey yolunda, Marver. İkimiz de hayattayız fakat ateşin hala çok yüksek. Konuşmaya çalışarak kendini yormamalısın. Üç gündür uyuyordun. Yerdümen 'e haber yollayıp, acil şifacı talebinde bulundum. Bu akşam ya da yarın sabah burada olur. O zamana kadar elinden geldiğince çok dinlen" diye yatıştırıcı bir tonda konuştu ustam. 

Gözlerimi kapattım. Kendi iradeleri ile kapandılar demek daha doğru olurdu. Dinlenmekten başka yapabileceğim bir seçeneğim zaten yoktu. Eğer hala bilincim açıksa, bunu karanlık ruh halime ve göğsümdeki acıya borçluydum. Ellerimden alevler fışkırmıştı. O lanet ayıyı küllere çevirmiştim. Bir refleks ile  ellerimin yanık içinde olup olmadığını kontrol etmeyi denedim. Hiç bir şey olmadı. Tek bir parmağım bile oynamamıştı. Aklımı, kendi bedenim içine tutsak eden bir güçsüzlük yaşıyordum. Ateşler, patlayan dağ, donan toprak... Hepsini, ateşi çıkmış çarpık zihnimin yarattığı kabuslar olarak kabul etsem bile, o andaki hislerimi hatırlıyordum. Kibirle, küstahlıkla, kendine güvenle ve acımasızlıkla yoğurulmuş bir canavar olmuştum. Hayatını kurtarmak için düşünmeden ileri atıldığım adam, bana hiç bir şey ifade etmemişti. Bana neler olmuştu bilmiyordum. Son derece kötücül bir hayalet tarafından ele geçirilmiş gibiydim. Yetimhanede birbirimizi korkutmak için anlattığımız hikayelerdeki gibiydi. Belki de bu yüzden ölüyor olabilirdim. Şifacı yerine bir rahibe ihtiyacım olabilirdi. Kurtarılmayı hak edip etmediğimden de emin değildim. Eğer ele geçirildiysem, o zaman yaşananlar benim suçum olmazdı. Bu teori her ne kadar zırvanın ötesi olsa da, ona tutunmak için yanıp tutuşuyordum. Ustamın yumuşak sesi kulaklarımı doldurdu. Uyumadığımı hissetmiş olmalıydı. Konuşmuyordu. Tatlı ve yavaş ezgili bir şarkı söylüyordu.

"Bir gemi kalkıyor Anvar limanından, güneşli denizin kalbine

Yelkenleri rüzgarla dolu, yolcuların kalbi  bekleyişle

Bekleyenleri varmış hepsinin, en mutlu ülkenin sahilinde

Bu geminin umuttan bir rotası var


Bir gemi kalkıyor Anvar limanından, uslu okyanusun içine

Balıkların yarıştığı gövdesi, ufuklara bakan yolcuların gözleriyle

EJDER RUH 1. KİTAPWhere stories live. Discover now