10

2K 311 53
                                    

Önce başında şiddetli bir ağrı hissetti Meryem. Göz kapakları öğye ağırdı ki sanki kilolarca yük koyulmuştu. Yatakta kıpırdandığı anda omzu acıyınca yüzünü buruşturdu ve hafifçe inledi. Öyle yorgun hissediyordu ki yattığı yerin tam olarak bir yatak olduğundan bile emin değildi. Yumuşatıcı kokulu temiz çarşafların arasında olduğu halde başına gelenleri hatırlayınca korkuyla yutkundu. Bir an gözünü açacak cesareti kendinde bulamadı. Eliyle yattığı yatağı yoklamak istedi ve parmakları ılık, güven verici bir el tarafından sarmalandı. Haliyle Meryem de nerede olduğunu anlamış oldu. Çünkü daha düne kadar onun hayatında elini tutacak hiç kimse yoktu.

"Yusuf..." Sesi ona bile yabancıydı, tarazlı, hırıltılı çıkmıştı. Boğazı acıyordu, geceki can pazarını, nasıl feryat ettiğini hatırladı ve saniyesinde gözleri yandı. Burnu sızladı. "Yusuf..."

Bu defa sesi de ağlamaklı çıkmıştı. Bu hali kanına dokunan Yusuf hemen konuştu, sesiyle Meryem'e güven vermek istedi. "Buradayım Meryem, yanındayım. Evdeyiz."

Evdeyiz... Bu tek kelimelik cümle içinde öyle büyük anlamlar barındırıyordu ki Meryem yıllardır yaşadığı onca yerden birine bile bu kelimenin bu kadar yakışmadığını fark etti. Böyle olmamalıydı, tüm bunlar nasıl yaşanabilmişti? Sonunda gözlerini açtığında ona bakan gözlerde saf bir şefkat, sevgi vardı. Endişeli bir şekilde onu izliyordu Yusuf. Bir an onun tüm endişelerini silmek istedi Meryem. Ben iyiyim, merak etme demek istedi. Ama bu çok saçmaydı. Nasıl olurdu da Yusuf'un yüreğini rahatlatma ihtiyacı duyabilirdi Meryem? Ayrıca onu rahatlatan sözler ne zamandır Meryem'in dudaklarından dökülüyordu ki?

"Yusuf..." artık açıkça ağlıyordu Meryem. İyi değildi hem de hiç iyi değildi. Canı yanıyordu, vücudunda ağrımayan tek bir nokta bile yoktu. Ancak daha da beteri yüreğiydi. Kalbi, aklı başına gelenleri almıyordu. Hazmedemiyordu. Öz amcasının gözü nasıl bu kadar dönebilmişti? Meryem'i yem etmişti, çoktan gözden çıkarmıştı. Canımın kimse için bir kıymeti kalmamış diye düşündü.

"Çok mu canın acıyor? Hemşireyi çağırmamı ister misin? Sana ilaç versinler. Hatta doktor da çağırayım."

Duydukları Meryem'in hıçkırıklarını şiddetlendirdi sadece. Koca bir yalanın ortasındaydı. Kimsesizdi, yalnızdı ve tüm bunlar yetmezmiş gibi ona sahip çıkan kişi Yusuf Ali'ydi. Başını iki yana sallayarak yattığı yerden doğrulmak istedi. Kim olduğunu öğrense saniyesinde aralarında uçurumlar açılırdı ama şimdi üstüne titriyordu Yusuf. Omzunu zorlayınca onu sakinleştirmek için hamle yaptı Yusuf ve yeniden yatırmaya çalıştı.

"Meryem, bak yaralısın. Uzanman lazım. Lütfen korkma, benim yanımdayken güvendesin. Geçti, bir daha sana zarar veremezler."

Ya geçmeseydi? Ya Yusuf ormana dalıp Meryem'i kurtarmasaydı? Dövülmek, yaralanmak bir yana Semih ve adamları ona tecavüz etseydi? Öldüğünde çürüyene dek cesedini bulan bile çıkmazdı. Hayvanlara yem olacaktı.

"Ya gelmeseydin? Ya yetişemeseydin?"

Sarsılarak ağlayan genç kızın saçlarından okşayarak morarmış yanaklarını dikkatlice kurulamak istedi Yusuf. "Geldim, yetiştim. Sana söz veriyorum Meryem. Ne zaman başın sıkışsa ben hep geleceğim, yanında olacağım. Başın sıkışmasın diye elimden ne gelirse yapacağım."

Kötü, korkunç bir kâbustu sanki yaşananlar. Düşündükçe hatırlıyordu Meryem ve dehşete kapılıyordu. Kâbusundan ağlayarak uyanan küçük bir çocuk gibi gözyaşı döküyordu. Yusuf'un yanağını kurulamakta olan elini kendisininkiyle kavradı ve sıkıca tuttu. Yusuf da yatağın kenarına oturarak içini çekerek ağlayan kızın dağılmış görüntüsüne yüreğindeki sızı eşliğinde baktı. Çaresiz bir sesle adını fısıldadı. "Meryem..."

Görülmeyen Where stories live. Discover now