18

1.5K 305 24
                                    

Üstündeki gelinlik sanki tonlarca ağırlığa sahipmiş gibi yemeğin sonuna kadar zor sabretti Meryem ve üstünü değiştirmek için masadan kalktığı sırada Yusuf'la Kara'nın fısıldaşarak tartıştıklarını fark etti. Aslında mantıklı olan yürüyüp gitmesiydi ancak içinden bir ses tartışmanın kendisini ilgilendirdiğini söyleyince yanlarına giderek çekingen bir şekilde "her şey yolunda mı?" diye sordu. Fakat Yusuf haddi olmayan bir konuya burnunu soktuğunu hissetmesine sebep olacak şekilde bakınca hiç bulaşmamış olmayı dileyerek pişman oldu. Fakat Kara Yusuf'u tersleyerek Meryem'in koluna dokunup cevap verdi.

"Yok bir şey kızım, ben Yusuf'a sormadan bir şey yaptım da o yüzden biraz fevri davrandı."

"Peki, benim yapabileceğim bir şey var mı?"

Bu sırada davetliler arasında bir adam fark etti Meryem. Her kimse onu görenler ayağa kalkıp ceketlerini ilikleyecek kadar hürmetle yaklaşıyorlardı. Birileri "hocam," diyerek seslenince sorunun ne olduğunu nihayet anlamış bulundu ve kaşları çatılı bir halde soru sorar gibi Yusuf'tan yana döndü.

"Neden imam çağırdınız ki buraya? Yani... Senin mi arkadaşındı, tebrik etmeye mi gelmiş?"

Yusuf'un camide geçirdiği vaktin fazlalığını, onunla tanıştığı caminin cemaatiyle olan yakınlığını biliyordu Meryem ama imam buraya kadar geldiyse imam nikâhı konusunun gündeme gelmiş olabileceğini de tahmin edebiliyordu. Bu düşünce kalbinin heyecanla atmasına neden oldu. Sanki bir de dini nikâh kıyılırsa bu evlilik daha gerçek olacakmış gibi hissetmişti. Tabii bu düşünce aklından geçer geçmez beraberinde acıyı getirdi. Bu evliliğin gerçek olması düşüncesi onu mutlu etmemeliydi. Hayatta bazı şeylerin olması imkânsızdı.

"Hem bir ahbabımız olduğu için tebrik etmeye geldi kızım hem de ben düşündüm ki sizin için bir dua etse hayırlı olur."

Kara'nın açıklaması üzerine sinirli bir şekilde ceketinin kollarını düzeltti ve Meryem'i kıracak sözleri söyledi Yusuf. "Merak etme, ben de olmaz dedim."

"Oğlum, ne var bunda? Zaten evlendiniz sonuçta..."

"Allah'ı kandırır gibi bir de... Tövbe tövbe. Baba, o nikâh kabul olmaz zaten sen de çok iyi biliyorsun. Uzatma artık."

Meryem'in daha fazla kırılmasını önlemek için koluna girerek gitmek istedi Kara ama genç kız onu durdurarak Yusuf'a bakınca iki genci yalnız bırakıp kendisi uzaklaştı.

"Niye kabul olmaz dedin Yusuf?" Bu soruyu sorduğu için pişman olacağını bilmesine rağmen sormadan edememişti.

"O nikâhın kabul olması için senin rızan gerekli."

"Üstümde gelinliğimle buradayım ya işte. Cebinde de nikâh cüzdanımız var."

"Ama rızan yok Meryem. İkimiz de bana ne söylediğini gayet iyi hatırlıyoruz. Tekrarlamaya gerek yok bence."

Arkasını dönüp gitmek istedi Yusuf ama Meryem kolundan tutarak ona engel oldu ve yeniden yüzüne bakmasına neden oldu. Kırılgan, ürkek bir ses tonuyla "yapma Yusuf, sen böyle yapınca benim canım acıyor," dedi.

"Ne istiyorsun sen benden be Meryem, hâlâ ne istiyorsun?"

İkisi de gardını düşürmüş bir halde birbirlerine baktılar ve Meryem tek bir cevabı verebilmeyi kalpten istedi. Fakat yapamazdı bu yüzden gözlerini kaçırarak başka bir şey söyledi.

"Benim rızam var, yani benden yana endişen olmasın diyorum."

Yüreği kanat çırpma sırası da böylece Yusuf'a geçti. Gerçi bu yaralı bir kuşun kanat çırpışı kadar acılı olmuştu ama yine de eskisi kadar kırgın bakamadı Meryem'e. Onun da acı çektiğini bu kadar net görürken zaten nasıl görmezden gelebilirdi ki?

Görülmeyen Where stories live. Discover now