7.Bölüm

2K 308 41
                                    

Odaya dolan sabah güneşi rahatsız edince Meryem uyandı ve gözlerini açtığı an içinde bulunduğu durum onu dumura uğrattı. Yusuf Ali'yle sadece iki gece aynı çatı altında uyumuştu ve ikisinde de geceyi onun kolları arasında geçirmişti. Üstelik bu defa uyandığında kanepede yalnız da değildi. Kolları arasında bulunduğu adam hâlâ uyuyordu. Daracık kanepede birbirlerine sokulmuş halde, sarmaş dolaş bir vaziyette uyumuşlardı. Kesinlikle durumları baştan ayağa uygunsuzdu. Hafızasını zorlayarak gece yaşananları anımsamaya çalıştı Meryem ve Yusuf ona sarıldığında başı göğsüne yaslı bir halde yeniden uyuyakaldığını hatırlayınca bu vaziyetin sorumlusunun da geçen seferki gibi bizzat kendisi olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Peki, Yusuf neden yanına kıvrılmıştı? Muhtemelen gördüğü kâbusa ve gece gördüğü diğer şeylere dayanarak Meryem'in haline acımıştı. Uyandırmaktan çekinerek kolları arasında uyutmayı seçmişti. Böyle düşününce utançtan iyice gözleri yaşardı Meryem'in. Burada kalmak için bile olsa Yusuf'a morluklarını, amcasının ona neler yaptığını göstermemeliydi. Bu çok özeldi, Meryem'in mahremiydi ve öyle de kalması gerekiyordu. Yüreği pişmanlık duygusuyla ağırlaştı. Bu bedel çok ağır geldi omuzlarına. Bu hayatta en son isteyeceği şey Yusuf Ali'nin merhametiydi. Oysa yüzüne karşı haykırmak istiyordu. 'Senin yüzünden, başıma ne geldiyse senin yüzünden!' demek istiyordu.

Dolan gözlerini kırpıştırarak ağlamamak için alt dudağını ısırdı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? İnsan düşmanının kolları arasında huzur bulmamalıydı. Tuzağa düşmüş gibi hissetti. İhanete uğramış gibi ya da daha kötüsü ihanet etmiş gibi... Yataktan çıkmak için kıpırdandı ancak Yusuf tarafından öyle sıkı sarılmıştı ki kurtulamadı. Bu da daha çok ağlamak istemesine neden oldu. Çünkü hâlâ bir yanı burada kalmak istiyordu. Oysa arkasına bile bakmadan kaçmalıydı.

Sonunda kalkmayı başardı ve arkasına bir an bile bakmadan koşarak atölyeden çıktı. Soluk soluğa bir halde odasına dönerek sanki Yusuf peşinden gelip onu kovalayacak bir canavarmış gibi kapısını kilitledi. Dizlerinin üstüne çökerek parke zemine oturdu. Gözyaşlarıyla girdiği mücadeleyi sonunda kaybederek ağlamaya başladı. Sadece iki gündü oysa, alt tarafı iki geceyi Yusuf'la aynı çatı altında geçirmişti. Şimdiden koynuna nasıl girebilmişti? Asla yapmam dediği şeyi kendi rızasıyla yapmıştı. Sırada ne vardı? Aynı kanepede, sarmaş dolaş bir halde uyumak da kendini ona sunmak değil miydi? Öyle aşağılık ve değersiz hissetti ki bu düşünce nefesini kesti. Yusuf'un ona dokunmasına, sarılmasına izin vermişti. Üstelik bu hissi sevmişti. Burada kalmanın tehlikesi bir tokat gibi çarptı Meryem'in yüzüne. Dışarıda onu bekleyenlerden çok daha fenaydı. Eğer kendisine biraz olsun saygısı kaldıysa bu insanları arkasında bırakarak kaçmalıydı. Amcası da böyle hissedeceğini tahmin etmiş olmalıydı. Bu yüzden Meryem'i bunca kötülükle tehdit etmişti.

Elini morluklarının üzerinde gezdirdi ve sinir krizi geçirdiği o günü hatırladı. Yediği dayağı, maruz kaldığı işkenceyi düşündü. İstemiyorum, demişti. Beni Yusuf Ali'nin önüne atma diye aptal gibi yalvarmıştı amcasına. Çekip vursaydı Yusuf'u daha iyiydi. Ömrünün kalanını hapiste geçirmeye razıydı Meryem. Bu bile razı olduğu bir bedeldi. Fakat Yusuf'un karısı olmak? Onun o çok kıymetli, Zeynel Bey'den kalan mallarını ele geçirmek, şerefini iki paralık etmek... Yusuf Ali'nin soyunu kurutmak için onu öldürmek yerine karısı olmak mide bulandırıcıydı. Onu tüketerek mutsuzluğa sürüklemek sabır isteyen bir şeydi ancak her şeyden önemlisi çelikten sinirlere ihtiyacı vardı.

Geçmişi, yaşadıklarını düşününce Yusuf'u mahvetmeyi istemek zor değildi. Meryem ona elbette acımıyordu. Gözlerinin önünde can verse kılını bile kıpırdatmadan izleyecek kadar çok nefret ediyordu. Fakat Yusuf'u yakmak uğruna kendini nasıl feda ederdi? Amacı anlaşılırsa onu sağ bırakmazlardı. Dedesiyle görüşmüyor olsa da Zeynel Bey tek torununu Meryem'e yem edecek değildi. Bu sebeple itiraz etmişti amcasına, yalvarmıştı hatta. Fakat karşılığı saçlarından sürüklenerek dayak yemek olmuştu. Bunu amcasına borçluydu Meryem. Sana ben baktım, ben büyüttüm, besledim. Şimdi karşılığını vermek zorundasın demişti. Başaramazsa öldürülebileceğini o an anlamıştı Meryem. Fakat başarsa da büyük ihtimalle ölecekti ya da ölmek isteyecekti.

Görülmeyen Where stories live. Discover now