28

1.6K 296 41
                                    

Mutfakta her zamanki gibi yemek yaparken bahçedeki koşturmayı fark etti Meryem ve ellerini tezgâhın üstündeki sarı beze silerek meraklı bir halde dışarıya çıktı. Fakat handan tanıdığı birkaç genç delikanlının ellerindeki bazı mobilyaları kendi yatak odasına taşıdıklarını fark edince şaşkın bir şekilde ellerini beline koydu, peşlerinden gitti. Ondan habersiz odayı mı taşıyorlardı?

"Hayırdır çocuklar? Kolay gelsin, ne yapıyorsunuz? Yusuf abinizin haberi var mı?"

Sorduğu soruya birbirlerine bakıp gülüşerek bir süre cevap vermediler ve Meryem de bir şeyler döndüğüne ikna oldu. İçeriye de girip bakamıyordu. Neyse ki sorusuna tek cevap verme yetkisi bulunan kişi yani kocası imdadına yetişti de onu kolundan tuttuğu gibi koridora çıkardı.

"Aa Yusuf! Ne oluyor?"

Resmen kaçırılmıştı ve yüzünde yine o haylaz ama heyecanlı gülüşü vardı Yusuf'un. Bu da demek oluyordu ki Meryem'in yüzünü güldürecek bir şeyler yapma peşindeydi.

"Aysel yengenin seni oyalıyor olması gerekmiyor muydu? O kadar da mantı istemiştim."

"Bak sen şu işe. Ben de diyorum Yusuf benden uğraştırıcı yemek istemezdi, kıyamazdı ama hayır olsun diye. Odayı mı taşıyorsun? Ne var aklında?"

Kollarını karısının beline dolayarak onu tamamen kendisine doğru çekti Yusuf ve çapkın bir şekilde sırıttı konuşmadan önce.

"O nasıl soru öyle? Sen varsın tabii. Aklımda, kalbimde, nefesimde, içimde..."

Mutluluğu her zamanki gibi Meryem'e de bulaştı ve genç kız kıkırdayarak "Allah Allah..." dedi.

"İnanmıyor musun yoksa? O zaman gidelim bir hastaneye, görüneyim en uzman doktorlara. Tüm hücrelerime tek tek baksınlar. Seni bulmazlarsa benim de adım Yusuf değil." Sözlerinin bitiminde Meryem'in boynuna arsız birkaç öpücük kondurunca bu defa gülmeye devam etse de panikle geri çekilmeye çalıştı kız.

"Ya Yusuf... Delirdin mi sen? Evde bir tabur adam var, ya görürlerse?"

"Görsünler. Fena mı olur? Âşık adam nasıl olur onu görürler."

Bunun üzerine etrafa kaçamak bir bakış atıp yalnız olduklarından emin olunca kocasının yanaklarından öpen Meryem oldu. "Sen beni bitene kadar o odaya sokmayacaksın değil mi?"

Cevap olarak başını iki yana sallayarak sessizce gülümsemeye devam etti Yusuf. Meryem de aklına gelen düşünceler yüzünden yarı yarıya ciddileşerek iç geçirdi.

"O zaman sen hazırlığını bitirirken ben bir Mert'e gideyim, bakayım. Annesi yarın gelmiş olur, değil mi? Belki onu alıp gitmeden önce beni biraz olsun anlar."

Birkaç günlük bir araştırmanın ardından Mert'in annesinin İzmit'teki akrabalarının yanında olduğunu, uzun bir süredir oğlundan haber alamadığını ve gidecek bir yeri olmadığından çaresizlik içinde Mert'in ona dönmesini beklediğini öğrenmişlerdi. Tabii Yusuf onların Meryem'in amcası yakalanmadan gitmelerini istemiyordu. Fakat Meryem'in Mert'le görüşmesinin de pek taraftarı olduğu söylenemezdi. Çünkü çocuğun aklı öyle yıkanmıştı ki Meryem'in bir hain olduğundan emindi, aksi düşünceyi savunan tek bir kelimeyi bile dinlemeyi reddediyordu. İçinde ona karşı katıksız bir öfke vardı. Üstelik Meryem'i yaralamıştı. Günlerce dinlendikten sonra sağlığına henüz kavuşabilmişti Meryem.

"Meryem'im... Sen gitmesen, mantıya devam etsen..."

Hâlâ birbirlerine sarılmış haldeydiler. Bu yüzden Meryem onun kollarını vücudundan çözerek ellerini tuttu.

"Ne olursa olsun o benim kardeşim. Ona kendimi anlatmak, aramızda bir köprü kurmak benim görevim."

"Üzmesin, senin tatlı canını kimse yakmasın istiyorum," dedi ve onun ellerini, bileklerini koklayarak sanki hasretlik çeker gibi öptü Yusuf.

Görülmeyen Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin